Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

H

H
@unbearablellightness
büyük çöküntü ve melankoli anları dışında neşeli
arkeoloji
İzmir
13 okur puanı
Eylül 2019 tarihinde katıldı
"Sonra bir anda fakat belli belirsiz, yabancı insanlarca istismar edilen, harcanan eski hayatına, bir hastalıktan solgun ve halsiz uyanmış gibi özlem duymaya başladı, binadaki seslerin bir daireden diğerine dolaşıp durduğu, kendisinin hiçbir yere ait olmadığı, ruhunun öz ağırlığının baskısından kurtulduğu, hala bir yerlerde süzülen bir yaşam sürdüğü zamanı özlüyordu."
Reklam
"Birdenbire -tıpkı diğer her şey gibi- kendi içine hapsolduğu, bir yere, belli bir şehre, oradaki bir binaya, bir eve ve bir benlik duygusuna bağlı halde yaşadığı düştü aklına."
"Sanki varlığının sınırları görünmez ama hissedilir bir şekilde onun ötesine geçmişti, her şey hafifçe bu sınırlara çarpıyor, onları titretiyordu. Yalnızlığının onunla birlikte, bir yeraltı geçidinin çöküşü gibi, içsel alacakaranlığın karmakarışık fısıltılarına yavaş yavaş battığı ancak uzak bir yerde, amansızca gerçek olaylarla aniden yüzeye çıktığı ve kendisinin engin, yabancı, istenmeyen bir gerçeklikle bir başına kaldığı bu tuhaf günden ilk kez korktu."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Sen yapboz oyununun eksik parçası olmayı yeğliyorsun. Tasını tarağını topluyorsun. Şansını hiç denemiyor, hiçbir işe hiçbir umut bağlamıyorsun. Yararlı öğütleri dinlemeyeceksin artık. Çare nedir diye sormayacaksın."
"Düşkünler yurdunun yatakhanesinde yatağın çoktan yapılmış. Ölümün için her şey çoktan hazır: Seni öldürecek top güllesi çok uzun zaman önceden eritilip döküldü. Ne diye yaşar gibi görünesin ki? Neden sürdüresin? Başına gelecekleri şimdiden bilmiyor musun sanki?"
Reklam
"Taşkınlığı izleyen çöküntü aşamaları eskisinden de yoğundu artık. Kendini tutmakta gitgide daha çok zorlanıyordun. Ya kişiliğini ikiye bölen ya da seni alıklaştıran o kimyasal desteklerden kurtulmaya karar verdin. Kendine gelebilmen için, yeni sıkıntılarla, çöküntülerle geçen iki hafta yaşaman gerekti."
"Zamanının büyük bölümünü kendi ruhunu çözümlemeye ayırmıştın. Freud'u, Jung'u, Lacan'ı okuyordun. Psikanaliz üstüne düşünüyor ama uygulamaya geçmiyordun. Tedavinin seni olağanlaştıracağını ya da içinde geliştirdiğin olağandışılığı bayağılaştıracağını düşünüyordun. Başkalarını dinlemeyi severdin. İnsanlar içini açardı sana. Sana gizlerini açanlardan daha az yardım ettin kendine."
"Tedbirini terk et takdir Tanrı'nındır. Sen yoksun bütün o varlıklar senin vehmindir senin şüphendir."
"bir balığın kesik boynu gibidir spleen dünya tatsızlığı kristalleşirken kimyasal bir çözeltide. hiçbir şeyi çözemezsin. anti-maddeye kaçmak istersin sadece uyuşturucular kanını dondururken plazma saatlerde."
"Kavrayamıyoruz. Dehşete düşen Pascal'ı daima hatırlıyoruz. Mıymıntı zekamızın rahatını kaçırmamak için başımızı en kolay izahın yastığına koyuyor ve insanın hayalini çatlatan bu genişlik ve büyüklük ölçüsü içinde, sayısız dünyalardan her birini kendi yüceliğine nispetle bir atom kadar küçülten ulu kainatın bir kıyıcığında, hayatın yalnız bizim dünyacığımızda ve şuurun yalnız bizim kafacığımızda bir tesadüf eseri olarak bulunduğunu sanıyoruz; manayı kendimizde hapsediyor ve bütün bu sonsuzluğun ve yüceliğin manasız bir doluluğu kapladığına ve tekrarladığına hükmedip çıkıyoruz."
Reklam
"Onun en büyük yükü maddesi değildi, çekemediği şey fena hatıralar ve korkulardı."
"Kendisi bir kuyudur ki, içine evvela kendisi düşmüştür."
"Eski krizlerinin tecrübeleriyle biliyordu ki, hayret, keder veya korku verici bir müşahedenin peşinden gelen zaman içinde ilk sansasyonun muhtevası, harekete başlayan muhayyilenin araya girmesi üzerine alabildiğine hayal çatallaşmalarıyla dal budak salınca, hadise gerçek mihverinden dışarıya öyle bir fırlayış fırlardı ki, vukuu anındakini gölgede bırakan bir tesir şiddeti kazanırdı."
Sayfa 42 - ÖtükenKitabı okudu
"Dışsal imge bilinciyle buna denk düşen algısal bilinç, yönelmişlik açısından köklü biçimden farklı olsalar da izlenimsel malzeme açısından özdeştirler."
"Mücadele ettiği ampiristler gibi, Hume gibi, yeni-gerçekçiler gibi Bergson da evreni bir imgeler dünyası haline sokar. Tüm gerçekliğin bilinçle bir akrabalığı, bir benzeşimi, belirli bir ilişkisi vardır; bizi çevreleyen her şeye imge denilmesinin nedeni de budur. Ne var ki Hume imge adını algılandığı biçimiyle şeye vermesine karşı Bergson bu sözcüğün alanını gerçekliğin her türüne kadar yayar: bir tek gerçekleşmiş bilginin nesnesi değildir imge, bir tasarımlamaya olanak veren her nesne imgedir."
"Katıksız düşünce, kavramlar ve anlıksal yordamların düşünümlü bilincinde değil de, bir düşünme ve soyutlama çabasıyla kendini ele geçirdiği için bir yanılsama değildir. Gerçekte beyin katıksız düşünce için çalışmaya, görülebilir, işitilebilir ve dokunulabilir hayaletler, yani kendi biçiminin mührünü basacağı malzemeler sağlamaya bir an olsun ara vermez."
Reklam
"Hani ansızın içimize işleyen bir dizede, bir satırda, bir fikir veya öyküde, yalnızca gizlice yöneldiği okura ait karanlık, belli belirsiz sezilen, açıkça söylenmemiş bir şeyin günyüzüne çıktığı beklenmedik ve derinden gelen o anda. O dize, cümle ya da hikaye, maddi varlığın kendisinden daima daha çok çekecektir ilgimizi, çünkü güneşteki lekeler misali, bizler zayıf algıları olan, duyularımız tarafından kandırılan yaratıklarız, ancak edebi dil her ne kadar belirsiz, güvenilmez bir araç olsa da bazı mucizevi anlarda dünyayı görmemize yardım edecek güçtedir."
"Ruhsal gerçekleşmeye giden yola çıkan herkesin sahiden kendi olmak için alışıldık 'ben' anlayışından sıyrılması, görünür zenginliklerle nafile gösterişlerden feragat etmekle gelen dönüşümü yaşaması gerekir, bir başka deyişle kendini küçük düşürmeyi, eski ben tarafından el üstünde tutulan tutkulara karşı mücadele etmeyi göze almalıdır."
"İşte geldik yine eve, o müthiş kargışçıl spleenin yerine. Spleendi, can sıkıntısı değildi, ne de Paris'te kasvet. Türkçesi yoktu bu kelimenin kendisi de olmadığı gibi. TheraFlu Forte ya da lithuril 300 miligram lityum karbonat gibi bir şey değildi. Peki neydi? Ölümcül öldüren bir LSD gibiydi. Nasıl ki, ilk LSD'yi aldığında sevecen, sevilmiş bir ırmak gibi geriye çekersem kendimi işte tıpkı öyle yaşamı artıran, güzelleştiren, yontan nenlerin aşırı zerafetinde yok olmak ve kaybetmek gibi kendini, annemin dizlerine uzanıp 'Anneciğim affedin beni' diye ağlamaklı olup bir yandan da bütün zevklerin içine işeyip mide bulantılarıyla, iştah kasılmalarıyla, baş ağrılarıyla hüzünlü bir yolda beş santim on santim geri çekilmek gibi bir yola dönmek."
"Bir kadındı ve gözleri intihar Sevgilisi sürgündü ve anıları bir ülke Zeytinyağı tenekelerinde çiçekleriyle Başka kentler çevrelerdi kentleri Yasak kentler/ötekiler"
"İnsan gizi çözdüğü zaman her şey değişecekmiş sanır ama yaşam olağanca sıradanlığıyla sürer. Zenginleştirici bir yokluk. Devinim ve devinimsizlik bir arada. Her şeyin hem çok olağan hem çok olağandışı olması ürpertici bir duygu."
"Yüreğinde sürekli boş intihar umuduyla yaşıyordu."
Reklam
"Kağıtlara yazdıkları onu gittikçe daha fazla tiksindiriyor ve kendine acımasına neden oluyordu. Ruhunun çöktüğünü, onu gittikçe yaşamdan daha fazla koparan o uğraşta boşuna didindiğini hissediyordu. Aklında yalnızca sözcükler, boş sözcükler vardı ve eski, tozlu bir kitaba dönüştüğünü hissediyordu."
Sayfa 104Kitabı okudu
uyuşturucu bağımlılığı belki de hazzın ve bizzat hayatın temel formülüdür. bir kez yakalanmaya gör, alışkanlığı kırmanın bu kadar güç olmasının ve kırıldığında ise ardında bir boşluk bırakmasının nedeni budur. bağımlı bu formülü, hayatın özünü ucundan köşesinden kavramıştır ve bu bilgi onun için hayatı katlanılabilir kılan sıradan doyum kaynaklarını kurutmuştur. adamakıllı canksızlık illetine tutulana kadar hazzın ne olduğunu anlayamazsınız.
Sayfa 135Kitabı okudu
Anları içlerinde taşıyan eşyaları birleştiren çizgiyi gözümüzün önüne getirmeye çalışmak, hem çizginin kaçınılmaz sonucunu, ölümü hatırlattığı için, hem de çizginin kendisinin -çoğu zaman hissettiğimiz gibi- pek bir anlamı olmadığını yaşımız ilerledikçe acıyla kavradığımız için üzer bizi.
Sayfa 318Kitabı okudu