İnsan yaşamı ve onurunu artık tanımayan ve insanı iradesinden soyutlayarak onu yok etmeyi planlayan bir dünyada, kişisel benlik en sonunda değerlerini kaybediyordu.
Oğlanlardan ve alkolden vaktim arttıkça seni düşü-
nüyorum Türkiye, inan doğru bu kere yanılsamam
ve ruhumun yavşak zıpırlığı, hiç değilse ayık
dolaşamayacak kadar dürüstüm,
Türkiye, Tarkan öleli çok oldu, artık onu unut; bu-
nadı kurt. Playboy'a annemin çıplak resimlerini
satarak Beyaz Saray'a sırnaşmayı düşlüyorum
spermi biraz fazla
Asla hatırlamak istemediğim, ancak unutmak için anlatmaktan başka çaremin olmadığı o kadar çok şey yaptım ki... Üstelik bunları da başka şeyleri asla hatırlamamak için yaptım... Ama bugünü, dünü unutmak için yaşamak, hiçbir halta yaramadı. Aksine... Unutulması gerekip de unutulamayanlar, katlana katlana çoğaldı. Meğer önce yarını unutmak gerekiyormuş... Her doğanın yeni bir güneş olduğuna inanacak kadar unut- mak... Her güneşi ilk ve son kez gördüğüne emin olacak kadar unutmak. "Bugünkü biraz daha geniş sanki!" ya da "Dünkü güneş daha ovaldi, değil mi?" diyecek kadar unutmak... Her günü ilk kez yaşıyormuş gibi hissedecek kadar unutmak gerekiyormuş... Ve de bağırmak: "Hangi dinde deja vu yok, ben ona inanacağım!" Ve de susmak: Nerede diriliş yok, ben orada olacağım...
Peki, en büyük erdem affetmek iken, en büyük lütuf unutmak mıdır? Insan affedince mi unutur yoksa unut mak için mi affeder? Ya da affetmek, intikamdan önce tutulan sessizlik yemini midir?