Başka bir deyişle, Hegel, insanın gerçekten özgürleşebilmesi için, her şeyden önce onun özlemlerini karşılayıp, kendisini gerçekleştirmesini sağlayacak doğru ve rasyonel bir biçimde düzenlenmiş kurumlara ihtiyaç bulunduğunu öne sürer. Bu kurumlar, düzenlenişlerine ve yapılarına bağlı olarak, inşasını sınırlayabildiği kadar geliştirebilirler de.
Sırdanlaşma
Günümüzde her yerde algofobi, genel bir acı korkusu hakim. Acı toleransı da hızla düşmekte. Algofobi sürekli-anesteziye yol açtı. Acı yaratacak her durumdan kaçınılıyor. Aşk acılarına bile şüpheyle bakılmaya başlanmış artık. Algofobi toplumsal alana da uzanır. Acı verici tartışmalara yol açabilecek çatışma ve fikir ayrılıklarına ve çatışmalarına giderek daha az yer verilmektedir. Algofobi siyasete de yansır. Uyum ve uyuşma baskısı artar. Siyaset palyatif bir alana yerleşerek her türlü canlılığını yitirir. “Alternatifsizlik” siyasi bir ağrı kesicidir. Muğlak “orta yol” palyatif bir etki gösterir. Tartışmanın ve daha iyi savlar uğruna mücadelelenin yerini sisteme uyma baskısı alır. Demokrasi-sonrası bir toplum yapısı yaygınlaşmaktadır. Bu palyatif bir demokrasidir. Bu nedenle Chantal Mouffe acı verici mücadelelerden kaçınmayan bir “agonistik siyaset” talep eder. Palyatif siyaset acı verilecek keskin reformlar ya da vizyonlar oluşturmayı beceremez. Bunun yerine sistemik bozukluk ve kırıklıkların üzerini örtmekle kalan kısa süre etkili ağrı kesicilere başvurur. Palyatif siyasetin acıya cesareti yoktur. Böylece her şey eksisi gibi devam eder.
Reklam
"1844'te nihayet yolun sonundaki ışık göründü," diyordu arkadaşı Joseph Hooker'a yazdığı ünlü mektupta. "Ve ben neredeyse başlarken düşündüklerimin aksine türlerin (bu sanki cinayet itirafı gibi hissettiriyor) sabit olmadığına eminim... Sanırım (Yine bir olasılık!) türlerin farklı sonlara doğru nasıl da yavaşça uyum sağladığının basit yolunu bulmuş olabilirim." "Cinayet itirafı gibi" ifadesi topluma duyurma korkusunun ne kadar büyük olduğunu gösteriyordu. Aynı zamanda Emma'yı üzmekten de korkuyordu. Emma'nın en büyük endişesi, Darwin'in din konusundaki şüphelerinin öbür dünyada onları ayırma olasılığıydı. Ona bu konuda dokunaklı bir mektup yazmıştı, Darwin de mektubu defalarca okuyup öpüp koklamış ve ağlamıştı. Ancak makalesinin ikinci taslağını verdiği kişi Emma oldu. 1844'te makalenin ilk hâlini elden geçirip 230 sayfaya çıkardı ve kimselere göstermedi. Emma'ya o öldükten sonra nasıl yayımlatacağını detaylarıyla anlattı. Her zamanki mütevazılığıyla şöyle yazdı: "Türler hakkındaki teorimin çizimini az evvel bitirdim. Eğer teorim inandığım gibi doğruysa ve eğer işini bilen tek bir otorite tarafından bile onaylanırsa bilimde çok büyük bir adım atılmış olacak." Mektubu ve makaleyi kahverengi bir zarfa koydu ve kitap rafına sıkıştırdı. İşte bu büyük bir kaçıştı.
Sayfa 84 - 85 / Martı GençKitabı okudu
Okuyun derim/Soğuk gerçeklik
İrili ufaklı yirmi kadar çatışmaya katıldım. En uzun Beytüşşebab'da tabur basılınca. "800 kişi gelecekler 400 kişiyi gözden çıkarmışlar, bayrak dikecekler" diye duyum geldi. Bayrak dikmek için kimseyi sağ bı­rakmaması lazım. Tabur o gece basıldı. Herkes gergin. Taburdaki G3 çalışırsa, bil ki felaket... Taburda havan, top, ağır silah
Bu muhteşem denge oyununda her şeyin üstünde Bir Şey, uyum sükûnetini sadece o Bir Şey tutuyordu. O zaman kurtla kuzu, arslanla ceylân bir oluyordu. Gaddarlıkla cebbarlık arasında bir helallik farkı. O zaman av razı avcı razı. Ne arslan davalı ne ceylân davacı. Ne yılan şikâyetçi ne leylek yalvarışlı. Ne kuzu kurttan alacaklı ne kelebek kurbağadan. Yeter ki bu muhteşem şarkıya, bu sonsuz uyuma hariçten bir ses katılmasındı. Oyunu bozmasındı. Dengeyi sarsmasındı.
İyi insan olmak kendi içinde uyuma sahip olmaktır ,diye cevapladı. Uyumsuzluk ise başkalarıyla uyum içinde olmaya zorlanmaktır .
Reklam
361 öğeden 91 ile 100 arasındakiler gösteriliyor.