Umutsuz bir aşk çökmüşse gönlüne sabahın üçünde, özellikle onun orada, yerinde olmadığı kuşkusuna kapıldığında telefon etmeyi gururuna yediremiyorsan, ister istemez içe dönüp kendinle baş başa kalırsın; o anda akrep gibi sokarsın kendini ya da hiçbir zaman postalamayacağın mektuplar yazarsın ona ya da odanda volta atarsın, hem küfür hem dua edersin, sarhoş olursun ya da kendini öldürecekmiş gibi davranırsın.
Bu gidişat bir süre sonra tatsızlaşır, bıktırır insanı. Yaratıcı biriysen -ama unutma o anda boktan bir durumdasın- acılı anılardan ortaya elle tutulur bir şeyler çıkarabilir miyim diye sorarsın kendi kendine. Ve işte bir gece saat 3 sularını başıma gelen tam da buydu.
Mükemmel bir çocuğun hayalini kurup, onu yetiştirmek için çaba harcamayan, çocuğuna sıradan, alelade ve adeta bir yabancı gibi davranan anne babaların yaptığına "ebeveynin çocuğunu sabotajı" diyorum.