III. Selim ve II. Mahmud'un saltanatları sırasında devlet, yeniçerilerin ve diğer kentli kesimlerin muhalefetinin yarattığı sınırlamaların bilincindeydi. Saltanatının erken aşamalarından itibaren II. Mahmud, reformlarının önünde en önemli engeli oluşturan Yeniçeri Ocağı'nı kapatmak için uygun bir fırsat arıyordu. 1826 yılında Vaka-yı Hayriye olarak adlandırılan hamle sonucunda Yeniçeri Ocağı kapatıldıktan sonra, tağşişlerin önündeki en önemli engel de ortadan kalkmış oldu. Bu olaydan sadece iki yıl sonra, yine bir savaş ortamında devlet, Osmanlı tarihinin en büyük tağşişini başlatacak ve dört yıl gibi kısa bir süre içinde, kuruşun gümüş içeriğini yüzde 79 düşürecektir.
Sayfa 190 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Osmanlı Padişahı Sultan II.Mahmud,saltanatının 16'cı yılında orduda köklü bir değişikliğe imza attı.Uzun süredir devam eden yeniçeri krizine son verdi.Önce Eşkinci Ocağı adı altında yeni bir birlik kuruldu.Avrupa tarzında üniforma giydirilen yeni ordu eğitime başladı.Yeniçeriler kazan kaldırdı.15 Haziran 1826'da Padişah,Sancak-ı Şerif'i çıkararak halkı yeniçerilere karşı savaşa çağırdı.Kışlalar topa tutuldu,yeniçerilerin çoğu öldürüldü.Vaka-i Hayriye'yi izleyen günlerde İstanbul'da tek bir yeniçeri kalmadı.Tarihe karışan Yeniçeri Ocağının yerine,Asakir-i Mansure-i Muhammediye adıyla yeni ordu kuruldu.
Klasik dönemin kurucusu olarak Fatih Sultan Mehmet'i kabul ediyoruz. Modern dönemin kurucusu olarak da (en azından başlatıcısı olarak) II. Mahmut'u kabul edebiliriz. Kuşkusuz modernleşme uzun bir süreçtir; pek çok padişah ve devlet adamı buna katkı vermiştir. Ancak süreci sistematik olarak başlatan padişah olarak II. Mahmut'u kabul
Saltanatının erken aşamalarından itibaren II. Mahmud, reformlarının önünde en önemli engeli oluşturan Yeniçeri Ocağı'nı kapatmak için uygun bir fırsat arıyordu. 1826 yılında Vaka-yı Hayriye olarak adlandırılan hamle sonucunda Yeniçeri Ocağı kapatıldıktan sonra, tagşişlerin önündeki em önemli engel de ortadan kalkmış oldu. Bu olaydan sadece iki yıl sonra, yine bir savaş ortamında devlet, Osmanlı tarihinin en büyük tagşişini başlatacak ve dört yıl gibi kısa bir süre içinde, kuruşun gümüş içeriğini yüzde 79 düşürecektir.
Üss-ü zafer , bunun ideolojisini hazırlamak üzere yazdırılmıştır. Bu eserin yazarı olan Esat Efendi’nin, görünüşte yeniçeriliğin kaldırılması olayı anlamına kullanılan Vak’a-i Hayriye'yi meşrulaştırmadaki asıl hücum hedefinin Bektaşîler oluşu Hasluck’un tezinin aynıdır. Esat Efendi bugünkü dille şunları söyler: “Bektaşîler saf ve bilinçsiz halkı yavaş yavaş İslâmlık’tan uzaklaştırarak İslâm ülkelerinde (Rumeli'nde, Arnavutluk’ta ve öteki yerlerde) Sultan, Baba, Abdal adları altında Nakşibendî, Kadiri vesaire gibi tarikatların türbelerinin ve tekkelerinin aslında Bektaşîlere ait olduğu iddiasıyla yavaş yavaş ellerine geçirmişlerdi”. Aslında bir arkeolog ve sonra folklor inceleyicisi olan Hasluck, inanç ve tarikat olaylarını siyasal ve ekonomik etkenlerin ışığında görmekten ziyade siyasal ve ekonomik etkenleri daha açık belirtir.
1826'daki Vaka-yi Hayriye sırasında ve sonrasında yeniçeri mezarları tahrip edildiği için, büyük şehir mezarlıklarındaki yeniçeri mezarları günümüze ulaşmamıştır.
1826 yılı Haziran ayında başlayan isyan, İstanbulluların, din ve devlet adamlarının yardımıyla bastırılabildi. Yeniçeri kışlaları topa tutuldu. İstanbul'da bulunan asi, serseri ve ahlaksızlar yakalandı, cezaları verildi.
Vaka-yı Hayriye...
"10 bine yakın yeniçeri öldürüldü. Öldürülen yeniçerilerin bir kısmının sünnetsiz, bir kısmının da göğüslerinde haç işareti bulunması onlara karşı öfkeyi ve şiddeti artırmıştı..."
"10 bine yakın yeniçeri öldürüldü. Öldürülen yeniçerilerin bir kısmının sünnetsiz, bir kısmının da göğüslerinde haç işareti bulunması onlara karşı öfkeyi ve şiddeti artırmıştı..."
Mehter Harp Duası (Harp Gülbankı) şu şekildedir:
“Eûzubillâh, Eûzubillâh... Hûda’ya şükr-i
bîhad, Lâilâhe illallah EI-melikü’l-Hakku’l-mübîn!
Muhammedü’r-Resûlullah, Sâdıkü’l-va’dü’l
Emîn!
İnnâ Fetehnâ leke fethan mübinâ
Ve yensurekallâhu nasran azîzâ!
Ey pâdişah-ı halifetullah, Es-Selâmu aleyke
avnullah!
Sensin hâris-i dîn-i mübîn, hâris-i Şerîatullah!
Uğrun açık olsun ey Pâdişâhım, Emr-i ikbâlin
mecid!
Hüdâ kılıcını keskin eylesin, nûr-ı şân
satvetine gün gibi medîd!
Rûh-ı pâk-ı Fahri âlemi hoşnûd etsin;
Hak, gazâ-yı ekberin etsin mübarek ve saîd...”
denildikten sonra mehterandan güzel sesli biri “Nasrunminallahi ve fethün karib. Ve beşşiri’l-
mü’minîn” şeklinde Saff Sûresi’nin 13. âyetini
okurdu. II. Mahmud devrinde Vak’a-yı Hayriye
neticesinde Yeniçeri Ocağı kaldırılmış, yeniçerileri hatırlattığı için Mehterhâne
kapatılmış ve yerine Mızıka Bandosu kurulmuştur. Ne var ki ananenin vereceği moral
gücü hesaba katan Genelkurmay, II. Meşrutiyet
yıllarında mehter takımını yeniden
kurdurmuştur.
Anlatıcı: Fakat fetih işi zora saplanmış. İstanbul'un fethinde sorunlar yaşanıyor. Fatih Sultan Mehmet havlu mu atıyor ne? Allah'tan valide sultan dişli bir dişi. Her güçlü erkeğin arkasında dişli bir dişi vardır. İnanmayan tarihe baksın. Tarihte devam mecburiyeti ve seçmeli dersler vardır. Temize çekerken olayları ak sakallı tarihçiler,