İlişkilerin tuzakları nelerdi? Bizi karar verme yetisi ve bireysel sorumluluk almaktan, kendi tutkularımızı ve varlığımızı arama zahmetinden kurtararak, anne-baba-çocuk üçgeninde yaşanılan nesne kavramlarının benzeri bir insanda kendimizi yok ederek bir asalak gibi yaşamak. Aynısı toplumlarda görülür. Ekonomi iyi gidiyor, savaş var ama uzağımda, evimi işgal eden de yok ama varsın insanlar mahkûm olsunlar, ölsünler, başka bir şekilde sefil olsunlar, haksızlığa ya da adaletsizliğe uğrasınlar bana ne bunlardan. Sıcacık evim, son model arabam var, kendi yaşadığım alanda, mekânda özgürüm. Üzgünüm ama oyununuzu bozacağım, der Sartre. Bir gün sizin evinize de gelecekler ki zaten bahçenize kadar girdiler ama farkında değilsiniz. Kendi bireysel çıkarlarınız uğruna kendinizi yaratabilme cesaretinizi ve varlığınızı öldürmemelisiniz.
Çünkü aslında bir anda bütün sorumluluğu ve inisiyatifi karşımızdaki insanlara vererek sözde kendimizi yaşıyor zannederken aslında hepimiz yok ediliyoruz. Ve şunu da unutmamak gerekir, insanlar ve toplumlar bize ait olanları bizden yavaş yavaş, alıştıra alıştıra, sinsice alır. Karşımdakine önce zamanını verir misin derim, hepi topu zamanım, alsın ne olacak ki der. Ama o vermenin içinde aman onu kızdırmayayım, beni reddetmesin saklıdır. Sonra bilgisini, ardından kültürünü, geleceğini isterim. Böyle böyle onu soymaya başlarım. O da içinden, alsın bilgimi ne çıkar bundan diye diye bir bakar ki her şeyini almışım, onun alanını yavaş yavaş daraltmış ve onu yok etmişim.