Ancak burada farklı bir durum söz konusudur.Bu sanduka kabre konulacak mıdır? Normalde dinen, vefat eden kişi kabre konulduğunda yanında sadece dikişsiz bir kefen bezi götürebilmekteyken, bu sanduka ile ilgili nasıl bir karar verilecektir.Kararı verecek kişi hiç şüphesiz o günlerde ilmin başı olan büyük Şeyhülislam Ebussuud Efendi' dir.Bütün gözler Ebussuud Efendi' ye bakar.Caiz değildir derse sanduka kabre konulacak, değildir derse konmayacaktır. Ebussuud Efendi, sandukayı açın der.Açarlar, bütün gözler merakla sandukadan çıkacak şeye yönelir.Sandukadan; altınlar, elmaslar, çekler, senetler, tapular, tahviller çıkmaz.Sultan Süleyman' a neden Kanuni diyoruz.Çünkü 46 senelik saltanatında birçok kanun yapmış, birçok kanuna yön vermiş.Bunları kafasına göre mi yapmış? Hayır, başta Divan-ı Hümayun olmak üzere devrin şeyhülislamından fetva almış.Sandukadan bu fetvalar çıkar.Peki bir kişi, neden fetvalarla gömülmek ister?
İnancımıza göre vefat ettiğimizde, kabre konduğumuzda sorgu sual melekleri yanımıza gelecek ve yaptıklarımızdan soracaklardır.Böyle bir durumda Kanuni, yanındaki sandukadan tek tek fetvaları gösterecek, "Hiçbir kararı kafama göre almadım.Gerekli yerlere sordum!" diyecektir.Tabir yerindeyse kefeni yırtacaktır. Ebussuud Hazretleri bu tablo karşısında gözyaşlarını tutamaz, ağlar, sultanın naaşına kapanır ve şu mandar sözleri söyler;
"Ey büyük sultan, sen kendini kurtardın ya bakalım Rüz-ı Mahşer' de bizim halimiz nice olur."