seni görüyorum, jack.
amerikan edebiyatının büyük ustalarından 
Jack London en tatlı romanı neredeyse tüm dillere çevrilmiş, gerçek anlamda bir klasik. dünya edebiyatında kendi kendini yetiştiren yazarların yaramaz ve asi olanı, en güçlü ve etkileyici yapıtı olan bu romanında yazar, kızağa koşulan bir kurt köpeği olan buck amansız yaşam savaşını anlatıyor.
alaska’nın yabanıl ortamında yaşayan insanların acımasızlığından payına düşeni alan buck, ayakta kalabilmek için inanılmaz bir savaş veriyor. ait olduğu yerden koparılıyor, dayak yiyor, kan revan içinde kalıyor ama sevmekten ve yaşamaktan vazgeçmiyor.
hele ki sonlarına doğru bizden biri olan (yani insan) john thornton’a olan bağlılığı ve sevgisi gözlerimi yaşartmaya yetti.
en sonunda giderek yabanın çekiciliğine kapılıyor ve özgür seçimini yapıyor fazla spoiler vermeden;
buck’ın bir köpek olduğunu bilmesem, onun başından geçenleri bir insanın zorluklarla dolu yaşam öyküsü olarak okurdum.
özetle london, bir köpeğin öyküsünün ardında, insanlık durumunun ürkütücü bir panoramasını önümüze seriyor ve bunu 
Beyaz Diş adlı romanında çok daha detaylı ve acı bir şekilde görebilirsiniz.
iyi okumalar dilerim, kitapla kalın :))
