Yaşlanmışim, akşamleyin avluda oturmuş hayretle böcekleri izliyorum, seslerini dinliyorum, tipki çocukken yaptığım gibi. Bu hayalin gerçekleştiği zamanda dünyayla ilgili başka bir sürü şey de değişmiş. Yüksek gelirli ülkeler kaynak ve enerji kullanımlarını sürdürülebilir seviyelere çekmiş. Demokrasiyi ciddiye almaya başlamışız, geliri ve varlığı daha adil bölüşmüşüz, yoksulluğu ortadan kaldırmışız. Zengin ve yoksul ülkeler arasındaki uçurum azalmış. "Milyarder" sözcüğü dilimizden silinmiş. Haftalık çalışma süresi kırk-elli saat sevi. yesinden yirmi-otuz saat civarına düşmüş, insanlar içinde bulundukları topluma, bakım ve ilgiye dayalı işlere, hayatın tadını çıkarmaya daha çok vakit ayırabiliyor. Herkes nitelikli sağlık ve eğitim hizmetlerine ulaşabiliyor. İnsanlar daha uzun, daha mutlu, daha anlamlı ha- yatlar sürüyor. Kendimizi başka bir gözle görmeye başlamışız, canlılar dünyasının geri kalanından ayrı değil, onlarla bağlantılı varlıklar olduğumuzu düşünüyoruz.
Gezegenimizde de son derece önemli değişimler olmuş. Amazon'da, Kongo'da, Endonezya'da sık, yeşil, yaşamla dolup taşan yağmur ormanları tekrar yeşermiş. Avrupa'da ve Kanada'da iluman iklim ormanları yayılmış. Nehirler berrak akıyor, balıkla dolu. Ekosistemler tamamen toparlanmış. Hızla yenilenebilir enerjiye geçmişiz, dünya çapında sıcaklıklar dengeye oturmuş, hava sistemleri kadim döngülerini geri kazanmaya başlamış. Kısacası, her şey iyileşmeye başlamış... Biz iyileşmeye başlamışız. Hem de en iyimser tahminlerden bile kısa bir süre içinde. Az şey almaya başlamışız, ama çok şey kazanmışız.
Vay Kurban
Dağlarının, dağlarının ardı,
Nazlıdır.
Uçurum kıyısında incecik bir yol
Gider dolana dolana,
Bir hastan vardır, umutsuz,
Belki Ayşe, belki Elif
Endamı kuytuda başak,
_Rüyamda bir kelebek olduğumu mu gördüm, yoksa şu an insan olduğumu düşleyen bir kelebek miyim, bilmiyorum. Chuang Tzu
_Mükemmel bir insanın zihni ayna gibidir. Hiçbir şeyi kavramaz ve hiçbir şeyi ummaz. Böylece mükemmel insan hayatın içinde hiçbir çaba harcamadan hareket eder.
******
_Kalpteki incelik sevgi yaratır; sözlerdeki incelik güven
I
önce kol sonra sürgü sonra anahtar açılır kapı
itilirim sırtımdan ben ebedi kiracı kesilmiş hükmüm
önce sürgü sonra kol sonra anahtar kapanır kapı
bir ömür boyu diri diri içmek için gövdemi
dolanır bacaklarıma balçık gibi ağır bir karanlık
çırpınsam küçücük pencerede çifte çapraz parmaklık
üstünde yüzüme örtülür binlerce kare
Şimdi aklıma nereden esti bu isim?
Bir tattım dilimin kıvrak ritmi bozuldu;
Pür-ateş, pür sevda tutuşup yandı içim,
Sabah, çiçek açan bir yüz, akşam buzuldu.
Sular daha çağlak akar akşamdan sonra
Ay, bir Yörük çadırına gülümser, kollar.
Sus Zeliha, konuş zeliha, bak Zeliha.
Sanki Zeliha'yla çiçeklenir bütün dallar.
Kekiksi bir kokusu var,
"Dağlarının, dağlarının ardı,
Nazlıdır.
Uçurum kıyısında incecik bir yol
Gider dolana - dolana,
Bir hastan vardır, umutsuz,
Belki Ayşe, belki Elif
Endamı kuytuda başak,
Memesinin, memesinin altında,
Hava bir türlü düzelmiyor. Kim bilir güneş olsa, bu dereler, bu vadiler, bu körpe fındık ağaçları, güneşin parlak ışıkları altında ne güzel görünecek! Fakat yağmur,hatta dolu, bir türlü eksik olmuyor. Yol yükseldikçe soğuk artıyor. Hamsi köy' e geldiğimiz zaman şiddetli bir yağmur başladı, sabahlara kadar sürdü. Buluttan ve sisten hiç bir taraf görülmüyor. Arada sırada sis sıyrılıyor, siyah çamların yüksek endâınları görünüyor. Zigana dağlarına koyu bir duman çökmüş. Adeta bulutlar içinde ilerliyoruz. Uzakta, uzun bir mesafe görmek mümkün değil.Durmadan yağmurlar, çamurlar sular içinde yükseliyoruz . Bazen bulutlar bir duman gibi sıyrılıp dağılıyor, o zaman yolun sol tarafında kesilmiş, yarılmış, hemen yakılacakmış gibi insana korku veren kayalar üzerinde, şebnemler içinde dağ menekşeleri, sağda ise çamlarla dolu yeşil ve karanlık uçurum görünüyor. Bu uçurumun biraz ilerisine bakıldığı zaman, yeşil çamlar arkasında sisten ibaret mavimsi bir deniz var gibi görünüyor. Biraz sonra şiddetli bir kar başlıyor, eller üşüyor, dimağ bu güzel manzaradan üşüye üşüye faydalanmaya çalışıyor. Zigana bir şiir gibi....
Burada, pencerenin önünde, benim dışımda da var olan geceye bakıyor, dinliyorum. Defalarca öldürülmüş, paramparça edilmiş bir kadın uzanıp düş görüyor içimde, yağmur damlalarının çarptığı bir pencere ayırıyor onu defalarca sağ kalmış kadından, yansımalarla dolu bir pencere, bir uçurum... Henüz doğamamış bir başka kadın dinliyor, dinliyor... Hangisinin sesini, hangisinin suskunluğunu işittiğini, üstlendiğini bilemeden... "Ben" diyorum, benden daha eski. daha uzun ömürlü bir cesaretle, yarını, bir sürü yarını göğüsleyebilecek sözcüğü çağırıyorum.
Yokluğun buz gibi soğuk
Uzaklardan bir ses olmanı isterdim, bir selam, bir nefes... 'Üşüme' diye seslenmeni isterdim... Bir el olmanı isterdim, bir kol... 'Özledim' deyip sarılmanı... En karanlık yerinde düşlerimin çıkıp gelmeni isterdim kınalı bir bahar gibi, umut ışığı olmanı isterdim hayatıma... Gelseydin ve yaslasaydım başımı omuzuna,