Kadim Türkçede, sihrin bir adı da, yat’tır. Fakat, bu sihir bilhassa, yat taşı namı verilen yeşim taşının kutsiyetine istinat ediyor. Yada/Cada taşı gibi tabirler, hep bu yat kelimesinden gelir (Fransızcası Jade). Yat taşına, yağmur taş ve hacer-ül-matar derler. Gû ya bunu Hazret-i Nuh, oğlu Yafes'e, o da oğlu Türk'e vermiş. Bu taşm birçok hâssaları var. Suya konulursa, yağmur yağar; atın yelesine asılırsa, seyahat esnasında serin bir rüzgâr eser; bir beze sarılıp da yangına atılırsa, yangın derhal söner ve hattâ İçinde sarıldığı beze ateşten ufak bir zarar bile gelmez. Bu taş vasıtasiyle, kar ve dolu yağdırmak yahut kötü havayı iyi havaya çevirmek mümkündür. Yüzük kaşı, kemer kaşı bundan yapılırdı. Zâten kaş, esasen bu taşın ismidir. Kâşgar'da beyazına ak kaş, siyahına kara kaş derler. Şamanlar bu taş vasıtasiyle
çok işler yaparlar, cinleri kovarlar, hastaları tedavi ederler. Bu taşı istimal eden samanlara, yadacı namı verilir.
"Siz iyisiniz, evet. Güzelsiniz bir de. Gücünüz yetiyor bir sevgiyi evirip çevirmeye. Sabahları erken kalkıyorsunuz. Az sigara içiyor, yalnız arkadaş buluşmalarında içiyorsunuz bir iki kadeh. Geç kalsanız da, mutluluk sizi bekler. Çünkü siz buna değersiniz. Akşamlarınız keyif ile yetişiyor sabaha. Umudunuz tonla, kederiniz bir avuç kadar. Bir şeyler yapıp eve yorgun dönseniz de, tertemiz uykularınız var sizin; ütülü gömlekleriniz, çiçekli etekler, takım elbiseleriniz, rüzgarlar, yağmurlarınız ve daha bir sürü şey.
Ben işe yaramam. Geç kalırım her şeye; bazen kendime bile. Yangın taşırım gittiğim her yere. Yangın ile anılırım bu yüzden. Yeri değil sevinçlerimin ya da beyaz gömlek giymemin. Ben, sizlere layık değilim. Uzun yolların, ansızın ölmelerin, anıların, denizlerin en ucuzuyum ben. Çatlamış bir duvarı andırırım. Üzgünüm, bu kadarı geliyor elimden.
Belki de sırf bu yüzden
Ben, her gün hepinizden teker teker özür diliyorum."
Dünyaca ünlü yönetmenimiz Ferzan ÖZPETEK’in ilk romanı olan İstanbul Kırmızısı, otobiyografik tarzda yazılmış bir eserdir.
Teyzeleri, anneannesi, kardeşi ve annesiyle İstanbul’da büyüyen yönetmen; hapiste olan babasını uzun yıllar göremez. Biraz da küçük yaştaki cinsel eğilimlerinden dolayı babasıyla iyi bir ebeveyn- çocuk ilişkisi kuramazlar.
Yerim dar diyorsun da Yusuf'un kuyusu mu? Çıkış yok sanıyorsun, Yunus'un kapısı mı?
Lût gibi bir çileye düştün mü hiç ömründe? Yandım diyorsan Nûh'un yanan kalbini dinle!
Mûsa'nın asasının kahrını bilir misin? Putperest bir halk ile baş edebilir misin?
Eyyüb'un beklediği kadar şifa bekleyen, İdris gibi dürüstlük ahdini
Anlatılamayacak hayatlar var yakınlarda,
Kimse fark eder mi diye bekleyen.
Uzaklarda kalır belki düşüncelerde.
Uğruna kaybettiklerinin yerinde.
Geceler ziyan olurdu, akıllarda.
Yangın yeri olmuştu, meydanda.
Ne yaparsan yap, hayat bu,
Kimine yanarsan yan, geceler bu.
Günleri düşünürsen sabah olmaz, gündüzler bu.
Ruhum firar etse de aklım kalır,
Olmaz dediklerim bir taraftar, sözleriyle ağır.
...