Canım kuzenlerim, beni bir dakika yalnız bırakmadılar. Onlar üç kız kardeşti;
Mira ve İnci ' yle İpek. Mira en büyükleriydi, ikizler ise benden iki yaş küçüklerdi. Çocukluğumuz beraber geçmişti.
Ürgüp' ün altını üstüne getiren, bizim deyimimizle kuzineler takımıydık.
Ases Ahmed'in gizemli ölümünün ardından Kostantiniyye'yi karanlık ele geçirir. Bu gizemi çözmek için Kanuni Dönemi'nde de yeniçerilik yapan Kara Şaban Ağa, Ayı Osman Ağa ve simyacı Panayot ile zorbalığa adım atmak isteyen Yedikuleli Mansur ve onların rüzgârında savrulan Roza kolları sıvarlar.
Tarihsel fantastik kurgu üzerinden
Kendi yapaylığının tuzağına düşen şiddetten ne kaldı geriye? Tanrılar ile insanların, birbirlerinin hoşuna gitmeye çalıştıkları ve sırf bunun için şiddete fırsat veren kurban törenlerinin baştan çıkarıcılığından yararlandıkları dünya yok artık. Büyüye cazibe ve güç kazandıran, işaretlerle örneksemelerden gelen zekâdan da eser yok. İşaretlerde tersinen ve baştan çıkarma karşısında her zaman duyarlı olan bir dünya oluşturulabileceği varsayımı da yok oldu. Oysa, bu dünyada yalnızca tanrıları değil cansız varlıkları, ölü nesneleri, ölmüş insanları da baştan çıkarmak; sayısız ritüelden yararlanarak çevrelerine verebilecekleri zararı defetmek ve İşaretlerle onları büyülemek gerekiyordu... Bugün ise, kendimize yeni bir yön vermek ve kendimizi yeniden çevrime sokmak için kasvetli ve bireysel bir süreci, yas tutmayı tercih ediyoruz. Evren, kuvvetin ve kuvvet ilişkilerinin egemen olduğu bir evrene dönüştü; baştan çıkarma değil egemenlik nesnesi olarak boşlukta maddeleşti. Üretim evreni, enerjilerin özgürleştirildiği evren, yatırımların ve karşıyatırımların hareketlendirdiği evren, yasanın ve nesnel yasaların çekip çevirdiği evren, efendi ve köle diyalektiğinin evreni.
Ruhumu sızlatan bir şey vardı,
Böyle durmadan kor alevler gibi yakan...
Vakti zamanında gözden yaş akıtan,
Sanki geçecek gibi ama aslında hiç geçmeyecekti...
Yağmura benzetirdim
Toprağı ıslatıp beni çamura bulayan,
Ve sonra hemen oradan kaybolan...
Bir güneş edasıyla,
Bir doğup bir batan
Ruhumu sızlatan bir şey vardı...
Bilgelerin öğütleri sebepsiz değildi. Ne de olsa saçlarını Mirza Mihemed'in değirmeninde ağartmış değillerdi. Yas, inleme, medet ve kıyımlar içinde bilge olmuşlardı.
Sessizlikleri, yabancıların saldığı korkudandı.
BENİMSİN!
Gün yeni doğanındır,
Kül sönmüş ocakların.
Kılıç kahramanındır,
Köpek de sokakların.
Gündüz kelebeklerin
Gece yıldızlarındır.
Ölüler böceklerin,
Azap günahkârındır.
Sen de benimsin benim.
Ne olursan ol, kadın; şeytan, canavar, baykuş.
Yok kurtuluş elimden, elimden yok kurtuluş!