*Yaşamak dediğin üç beş kısa mutlu andan ibaret.
"Yaşamak buysa eğer onu ölmekten nasıl ayırt ederim?"
Sayfa 134 - İndigo KitapKitabı okuyor
Reklam
Divan Edebiyatı Ruhu
Dışı, kabuğu anlatmak kolay, zor olan insanın varoluşundaki öze eğilmek, ruhu verebilmektir. Ruh meselelerini kurcalayabilmektir. Divan edebiyatı şairi bunu yaptığı için beşeridir de. Çünkü bütün insanoğlunda ortak olan bir duyguyu konuşuyor o. Bütün bir divan edebiyatının söz oyunlarından ibaret sanmak, insani ilişkiler den yoksun gibi görmek, onda, faydalanabileceğimiz hiçbir şey yok demek, bizim neslin içine düştüğü en acıklı hallerden biridir belki. Divan edebiyatı ruhun meselelerini kendine özgün açılar ve araçlarla verirken, insanlar öylesine içli dışlıdır, insanla birbirine öyle girişiktir ki, topluma hakim olan onu kapsayan belirli ruh haleti yavaş yavaş etkinliğini yitirmeğe başlayınca, edebiyat da buna eş olarak değişmeye uğramış, özden kabuğa geçmiştir. Bugün bizim için divan edebiyatının yaşayan, canlı bir değeri var da, kronolojik bakımdan ondan bize çok daha yakın olan, tanzimat ve sonrası edebiyatının ancak, (tarihi) bir değeri var. Çünkü bu dönemin yazarları öze, insana, ruha inmemişler, kabukta kalmışlar, ruhu adeta harcamışlardır. Bu yüzden de sundukları sesler hiçbir zaman evrensel konumlarda yer tutmamıştır.
“Dünya çirkin bir yer. Biz de dünyada yaşamak zorundayız.”
Sayfa 208Kitabı okudu
"Ama kimi kez yaşamak için, intihar etmekten daha çok cesaret gerekiyor." -Albert Camus, Mutlu Ölüm
Kız evladı olmanın faturası evvelkilerin kestiği.
ANKARA 1978, 27 KASIM. Ayşe Hicret dünyaya teşrif edeli 7 gün oluyor. İlk kez duyduğumda o yarım saniyelik mini-şok hariç sevinçliyim. Ne var ki toplum çıldırmış. Babaya pek birşey söyle- yen yok ama anneye, başka kadınlar, "Yine mi kız", "Sağlık olsun", "ilerde erkek de olur", "Sıkma canını" der gibi cümleler döktürüyorlar. Bu konuda gerçek düşüncemi saklamışım gibi, onu ele verecek bir açığımı yakalamak umuduyla bunları evde bana naklediyorlar. Bu gizli itham karşısında ateş değmiş ispirto gibi parlayıp sönüyorum: Hayda Bre! Akılları Ermez Böyle İşlere! gibi cümlelerle. Fakat kimse bana inanmıyor. Kız çocuklarını daha çok sevmeyi bir yumuşaklık ve zayıflık kabul ediyor ve bana yakıştırmıyorlar. Tuhaf, akıl almaz bir sıkıştırma bu, direttikçe daha beter sıkışıyorsun. Odada soğuk bir hava esmeye başlıyor ve herkes başını senden çeviriyor. **Ve biri bana, onları diri diri gömmeyi düşünüyor musun, diye sordu. Bu barbar ve cesur mizahın altındaki korkunç tarihi kalıntıyı derinize sürtünüyor gibi hissetmeden geçebilir misiniz.**
Reklam
1.000 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.