Modern yaşamın üretmiş olduğu makineler nasıl ki insan yaşamını kolaylaştırıyorsa, doğadan ayrı bir tarihe- doğa tarihsizdir çünkü tarihi bilinci yoktur- sahip olan insan nasıl ki doğadaki renkliliği kaçırıyorsa, makinelerin zaman ve hız ile olan ilişkisi insanı, doğadaki renkli ve çeşitli olanaklardan o ölçüde ayırır. Modern yaşamın zamansal hız oranıyla olan ilişkisi, insanlar arasındaki yaşamsal yönelimin eylemsel pratiğini de belirler. Örneğin kitap okurken artık ona mesai harcamak nafile bir çaba olarak görülür. Çok kitap okumak, anlam çabasıyla paralel gitmez; çünkü amaç anlamak değil, fazla biriktirmektir. Bir diğer sorun insanların sürekli meta biriktirmesinin onu güvende hissetmesi ile bağlantılıdır. Ne kadar meta biriktirirseniz, uğraşınız ve zahmet etme çabanız o ölçüde azalır, diye bir düşünce hakim olur. Ne kadar çok kitap okursanız o kadar bilgili olursunuz, demek gibi bir şeydir bu. Halbuki okumak, haz uğraşının ve boşluk hissini doldurmanın yanında, anlamı ve hakikati yakalama çabasına denk gelir. Kitaplar yolu simgeler, yolun nerede başladığı veya bittiğinin önemi yoktur. Anlam çabasına denk düşen bir zamansal dizin, bir hız yarışı diye bir denklik söz konusu değildir. Okumak çaba gerektirdiği gibi, sabır ve yavaşlık gerektirir. Hızlı okuma teknikleri de bu nedenle nafile bir çabadan ibarettir. Amaç çok kitap okumak değil, okunan eserler üzerine düşünmektir. Hızlı koşan biri etrafını iyi seçemez, tıpkı uçağa binen birinin yeryüzünü net biçimde görememesi gibi.