Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İhsan Bey Almanya’ya gidiyor, üniversiteye kayıt yaptıracak, bir form doldurulacak. Oradaki memurla aralarında şöyle bir diyalog geçiyor: Adınız? İhsan. Soyadınız? Yok. Nasıl yok? Yok. Bizim memlekette soyadı yok. E ne yazacağım buraya? Babamın adını yazın. Ali. Neden? Araplardan geçen bir adet. Bir kişiyi diğerinden ayırmak için “oğlu” manasına gelen “bin” sözcüğüyle isimler birbirinden ayrılır. Muhammed bin Ali. Ali’nin oğlu Muhammed demek. Soyadı kısmına babamın adını yazın. Peki. Doğum yeriniz? Kayseri. Doğum tarihiniz? O da sorun. Çünkü bizim memlekette doğum kaydedilmez. Olur mu canım? Neyse, peki ne yazacağız? Buraya bir şey yazmam lazım. Anam, kiraz çiçek açtığı zaman doğmuştun derdi. 10 Nisan yaz. Peki. Böyle tuhaf bir diyalog geçiyor İhsan Hoca’yla oradaki Alman görevli arasında. Atatürk de doğum tarihini bilmiyor. “Benim doğum günüm 19 Mayıs” diyor. Okur-yazar aileler çocuklar doğdukça evlerindeki Kur’an’ın arkasına yazarlarmış doğum zamanlarını. Okuman yazman yoksa onu dahi yapamıyorsun. Mustafa Kemal, hem uluslararası sahadaki bu ve buna benzer yaşanmış ve yaşanması muhtemel sorunlara mani olmak hem de bir nüfus disiplini sağlamak adına Soyadı Kanununu çıkartıyor.
Ruhunda Yunus Emre taşıyan şair tabiatlı köy çocuğu Fatma'sını, genç teğmen sevgilisini, yaşlı kumandan çocuklarını ancak bu sessizlik ve bekleme anında düşünür, hasret çeker ve hatta fırsat bulmuşsa öldüğü halde gömülmek üzere son mektuplarını ve vasiyetnamesini yazar.
Reklam
Soyadı Kanunu
Daha evvel Atatürk’ün yurtdışında tahsil yapmaya gönderdiği öğrencilerden söz etmiştik. İhsan Ketin, Ekrem Akurgal, Sedat Alp vs. Bunlar Almanya’ya giderken soyadları yok. Türkiye’de biraz tanınmış bir ailenin çocuğuysan mesela “Köprülüzade Mehmet Fuad” diye geçiyor tam ismin. Peki, İhsan Bey ne yapsın? İhsan Bey bir hademenin oğlu, babasının adı
İhsan Bey Almanya'ya gidiyor, üniversiteye kayıt yaptıracak, bir form doldurulacak. Oradaki memurla aralarında şöyle bir diyalog geçiyor: Adınız? İhsan. Soyadınız? Yok. Nasıl yok? Yok. Bizim memlekette soyadı yok. E ne yazacağım buraya? Babamın adını yazın. Ali. Neden? Araplardan geçen bir adet. Bir kişiyi diğerinden ayırmak için "oğlu" manasına gelen "bin" sözcüğüyle isimler birbirinden ayrılır. Muhammed bin Ali. Ali'nin oğlu Muhammed demek. Soyadı kısmına babamın adını yazın. Peki. Doğum yeriniz? Kayseri. Doğum tarihiniz? O da sorun. Çünkü bizim memlekette doğum kaydedilmez. Olur mu canım? Neyse, peki ne yazacağız? Buraya bir şey yazmam lazım. Anam, kiraz çiçek açtığı zaman doğmuştun derdi. 10 Nisan yaz. Peki. Böyle tuhaf bir diyalog geçiyor İhsan Hoca'yla oradaki Alman görevli arasında. Atatürk de doğum tarihini bilmiyor. "Benim doğum günüm 19 Mayıs" diyor. Okur-yazar aileler çocuklar doğdukça evlerindeki Kur'an'ın arkasına yazarlarmış doğum zamanlarını. Okuman yazman yoksa onu dahi yapamıyorsun. Mustafa Kemal, hem uluslararası sahadaki bu ve buna benzer yaşanmış ve yaşanması muhtemel sorunlara mani olmak hem de bir nüfus disiplini sağlamak adına Soyadı Kanununu çıkartıyor.
Yazar ve Yazman
Hain Domdom. Cezasını bulacak. (Bahadır Cüneyt Yalçın)
Sayfa 43 - DedalusKitabı okudu
Yazar ve Yazman
" Arabada çalan şarkıya eşlik ederken bazen yanlış nakarata giriyorum, fark ettiğim halde düzeltmiyorum.Şarkıyla ben orada ayrılıyoruz." Bahadır Cüneyt Yalçın
Sayfa 40 - DedalusKitabı okudu
Reklam
Yazar ve Yazman
Ayrıca Renard'ın dediği gibi, düz yazının tadına bakmadan önce onu krema gibi soğumaya bırakmak gerekir. Bahadır Cüneyt Yalçın
Sayfa 40 - DedalusKitabı okudu
İlk tarihçiler
Sümerli yazarların "çağdaş" türde tarih-yazını geliştirmekte başarısız olmaları şaşırtıcı değilken, İbraniler ve Yunanlılar arasında yaygın olan tarihsel eser türünden çalışmaların Sümerlerde bilinmemesi garip görünüyor. Bildiğimiz kadarıyla hiçbir Sümerli yazar ya da yazman Sümer'in veya o zaman bilinen dünya bir yana, Sümer'i oluşturan devletlerden birinin kültürel ya da politik tarihini yazmak için bilinçli bir çaba göstermemiştir. Kuşkusuz Sümerli yazarlar çeşitli edebi yazın türleri -mitler ve destanlar, ilahiler ve ağıtlar, atasözleri ve denemeler yaratmış ve geliştirmişlerdir ve bunlardan bazılarında, özellikle destanlar ve ağıtlarda, çok kısıtlı da olsa tarihsel veriler kullanılmıştır. Buna karşın sevgi ya da öğrenme dürtüsüyle ortaya çıkan, hatta propaganda amaçlı diyebileceğimiz bağlantılı bir tarih hazırlama düşüncesine Sümerli öğretmenler ve yazarlarda asla rastlanmaz. Tarih diye nitelenebilecek olana en yakın belgeler heykel, kabartma, koni, silindir, vazo ve tabletlerdeki adak yazıtlarıdır. Ancak bunlara yazılan olaylar sadece tanrılara hoş görünme dürtüsünün yan ürünüdür. Üstelik, bu yazıtlar da çağının tek bir olayı, çok kısa bir biçimde yer alır. Yine de, araların da daha önceki koşullara ve olaylara göndermede bulunan ve tarihsel ayrıntı duyarlığını ortaya koyanlar vardır; bu da, İÖ yaklaşık 2400 gibi uzak bir tarihle, dünya edebiyatında eşi olmayan bir durumdur.
Sevgili öğrenci. Sen çıldırmış olmalısın. Okunmayı bekleyen yüzlerce kitap varken, tek bir kitap üstüne, hatta tek bir yazar üstüne binlerce sözcük yazarak aylarını, yıllarını harcamak niye? Yıkıcı bir sistemin kurbanı olduğunu görmüyor musun? Eserimi konu olarak seçtiysen ve bunun üzerine bir tez yazman gerekliyse ve inan bana, yazdığım şeyleri yararlı bulman beni çok mutlu etti o zaman neden yazdığımı okuyup, hayatına ve kendi deneyimlerine dayanarak ne düşündüğüne karar vermiyor,bir yorum yapmıyorsun? Ak'la Kara Profesörlerini bir yana bırak.
17 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.