Gördüğümüzü görürüz, çünkü düşündüğümüzü düşünürüz. Ön yargılar optik bilginin üzerine çıkabilir - hatta aslında orada olmayan şeyleri görmemizi sağlarlar.
Eve dönerken barınağın kapısını Madeleine'le birlikte yerine takıp boyadıkları günü hatırladı. Birlikte bir iş üzerinde çalışmanın yarattığı yakınlık hissi şimdi hissettiği, aralarında kilometrelerce uzanan derin bir boşluk duygusundan ne kadar da farklıydı. Evliliklerinin gerçekliğini hangi durumun daha iyi tanımladığını kendine sordu. Buna verecek cevabı yoktu.
“Şimdilik Bay Montague hakkında ama daha fazlası anon.”
“Anon?”
“Evet, anon. Yani yakında demek. William Shakespeare‘ın en sevdiği sözcüklerden biri. Yakında demek istediği her durumda anon kelimesini kullanmış. Ben de kelime dağarcığımı genişletmeye çalışıyorum. Senin gibi entellektüel yavşaklar söylediklerime daha çok itimat etsinler diye.”
"Hayatlarımızdakı en büyük acı, kabul etmediğimiz hatalarımızdan gelendir- bizim asıl kimliğimizle uyuşmayan hatalardır. Bize öyle zıtlardır ki, onlara bakmaya katlanamayız. Bir vücutta iki insan oluruz, birbirine katlanamayan iki insan. Yalancı ve yalancılardan nefret eden. Hırsız ve hırsızlardan nefret eden. Bu savaşın verdiği acıya benzer başka bir acı yoktur. Bu acı, bilinç seviyemizin üzerine çıkar. Ondan kaçarız ama bizimle koşar. Nereye kaçarsak kaçalım, savaşı beraberimizde götürürüz"
“Ama babam her zaman bir çocuktu. Kabul edilmek isteyen, kendine güveni olmayan, dünyada bir yer edinmeye çalışan bir çocuk. Belki de dünyada değil de insanların kalplerinde yer edinmeye çabalıyordu.” İç çekti. “Ama bunu nasıl yapacağını asla bilemedi.”