Melekler haklı mıydı..?
Fran­sız Dev­ri­mi’ni (1789) fısk u fü­cûr cün­bü­şü, Hu­kuk-i Be­şer Be­yan­na­me­si’ni de in­san­la­rı hay­van de­re­ke­si­ne in­di­ren bir be­yan­na­me ola­rak ni­te­len­di­rir ve be­yan­na­me­nin ile­ri­de, ya­yım­la­yan­lar ta­ra­fın­dan, si­ya­sî bas­kı ara­cı ola­rak kul­la­nı­la­ca­ğı­na işa­ret eder. Ko­nuy­la il­gi­li na­za­rî
İhtiyardan tembel hırsıza muhteşem nutuk;
Çocuğum, tembellik ederek en zahmetli yolu seçiyorsun. Ah! Aylak olduğunu söylüyorsun! Çalışmaya hazır ol. Çok tehlikeli bir makine vardır, onu hiç gördün mü? Hadde makinesi denir ona. Çok sinsi ve acımasız olduğu için dikkat etmek gerekir; giysini kolundan yakaladı mı tüm bedenini içine çeker. Bu makine aylaklıktır. Zamanın varken bir karar ver
Sayfa 225 - Cilt IIKitabı okudu
Reklam
Aynı hatalar aynı aptallıklar
İlk anda ne kadar acı gelirse gelsin başkalarının yaşattığı ıstırapları unutuyoruz sadece merakımızdan yaşamaya insanlarla ilişkilerimizi sürdürmeye çalışıyoruz sonunda bakalım ne olacak bir gün daha birlikte olsaydım ne olurdu belki bütün anlaşmazlıklar düzelirdi bugün aklıma gelen sözü ona dün söyleseydim mesele kalmazdı o halde yarın yeniden denemeliyim oysa aynı hatalar aynı aptallıklar tekrar ediliyor
Sayfa 496Kitabı okudu
Kitap okuma denilen şey benden koparılıp alınırsa, hiçbir hayat deneyimi olmayan ben ağlanacak hâlde olurdum galiba. Kitapta yazılanlara işte o kadar çok güveniyorum. Bir kitap okuduğumda, onun için deli olur, ona güvenip empati duyar, onu özümser ve hayatımın bir parçası haline getirir, başka bir kitap okuduğumda ise ânında değişiveririm. İnsanların sahip oldukları şeyleri çalıp onları düzgün bir şekilde yeniden yaratma becerisi, bu sahtekârlık, benim özel bir yeteneğim. Bu sahtekârlıktan, kurnazlıktan gerçekten nefret ediyorum. Her gün hata üstüne hata yapıp utanırsam belki biraz ağırbaşlı olurum. Ama yok, böyle bir başarısızlıkta bile bir şekilde bahaneler üreterek, her şeyi güzelce kalıbına uydurarak arkasında ayakları yere basan bir teori varmış gibi gösteririm. Ve bunu yapmak için umutsuz bir gösteri sergilemekten çekinmem.
"Kur’an’da Araplara ait üç putun “ismi” özellikle veriliyor. Acaba neden? Nüzul sırasına göre putların ismi ilk olarak Necm suresinde geçiyor. Yani 6 yıl boyunca putların ismi hiç geçmiyor. İlk olarak Necm suresinde üç putun ismi verilerek şöyle deniliyor: “Lât ve Uzza’yı ve diğer üçüncüsü Menat’ı gördünüz mü?” (Necm; 53/19-20) Sonra bunların
Onun yüzünü unutmaktan ne kadar korktuğumu, gerçekte unutmaktan değil unutmuş olmaktan ne kadar korktuğumu kendi kendime de, başkalarına da, bütün dünyaya da göstermiş, hiç değilse, düşündürmüş olmuyor muyum? Her şeyi unutabileceğimizi, gerçekte unuttuğumuzu, bellek alanında anıları boğazlayıp hendeğe attığımızı kabul ediyoruz ama sevdiğimiz insanın sesini, kokusunu, sıcaklığını bir bakıma hatırlamamızın imkânsız bir şey olduğunu bildiğimiz halde hatırlamaktan dem vururuz, yüzünü görmekten söz ederiz, gözlerimizin önüne geldiğini söyleriz o yüzün, oysa en büyük korkumuz, içimizi kavuran, paramparça eden en büyük korkulardan biri o değil mi? Sevdiğimizi söylediğimiz, sevdiğimize inandığımız, sevdiğimize kendisini de inandırdığımız bir insanın yüzünü kalabalık içinde seçememek, tanıyamamak, hatırlayamamak korkusu değil mi? Usa vurduğumuz birtakım özellikleri yeniden bulmak için o insan denizine dalışımız, insan olarak davranışlarımızın hem en gülüncü hem de en acıklısı değil mi? Sevdiklerimizin resmini ister, yanımızda taşırken, ondan bir parça, onun kâğıda düşmüş gölgesini taşımak gibi bir ilkel büyü yoluna mı sapıyoruz yoksa doğrudan doğruya yüzünü, sevdiğimizi bildiğimiz, söylediğimiz bu insanın yüzünü unutmaktan kendimizi kurtarmak gibi çok daha gerçekçi bir davranış mı gösteriyoruz?
Reklam
1.000 öğeden 971 ile 980 arasındakiler gösteriliyor.