Sizler hakikaten vahşisiniz. İnsan dişlerini süs olarak kullanma âdeti bile başlamış. Bir sonraki kuşakta, burunlarınızı ve kulaklarınızı delip kemikten ve kabuktan süsler takacaksınız. Biliyorum. İnsanlık, medeniyete giden yoldaki kanlı tırmanışına başlamadan evvel karanlığın ilkelliğine gitgide daha çok gömülmeye mahkûmdur. Sayıca çoğaldığımızda ve hepimiz için yeterli yer olmadığını hissettiğimizde birbirimizi öldürmeye başlayacağız. Ve o zaman, sen de beline yüzdüğün kafa derilerini asacaksın Edwin.
Bir kişinin kendini kurtarması asla yeterli olmayacak. Unutma! Ya hepimiz 'gerçek' mutluluğa ulaşacağız ya da hiçbirimiz. İnsanın sefaletten kurtulmasının tek bir yolu var. Azınlığın değil herkesin gözlerini açması. Çünkü en büyük tehlike, farkında olan azınlığın diğerleri tarafından birer düşmana dönüştürülecek olması.
Bir ruh hazırlığı yapmamış, iradesini önceden güçlendirmemiş, kendini mukavemete alıştırmamış birinin pes etmesi,havlu atması için nezleye yakalanması bile yeterli gelebilir.
İnsan hayatta pek çok büyük hadisede soğukkanlı olabilir.En telaş edilecek sahnelerden en serinkanlı hâllerle geçebilir.Ama gel gör ki insan bazen okyanusu geçer de derede boğulur. Mukavemet antrenmanları yapmadığı için küçük bir olay karşısında duygularını yönetemez, ümitsizliğin ve karamsarlığın zehirli ağına düşer.
Bazılarımız şanslıdır. Onu kabuğunu çok kalınlaştırmadan derinlere gömülmeden tutup çıkaran sevdikleri vardır. Bazılarımız ise en yakınlarından bile yeterli desteği göremeyince içine dönüp de kabuğunu kalınlaştırmanın ona zarar veremeyeceğini düşünür. Bazılarımızın canı da öyle yanar ki farkında değildir ne desteğin ne kabuğun ne yaşamanın. Ne fark eder sonuçta yanıyorsun ve daha çok yanacaksın. Ha içeriden olmuş ha dışarıdan. Tüm bunları yaşamak ise gayet normal bence; hayat bu acı da sevinç de yaşamaya dahil. Burada sorun görülecek bir nokta varsa o da kabuk değil aslında, insanların o kabuğa yaklaşmadaki çekinceleri korkuları endişeleri ve varsayımlarıdır. Zira şu hayatta herkes kendine bir kabuk örmüş ve yaşamını da içine gömmüş olabilir.
Dünyada yeterli kanıtların mevcut olduğu her yerde arkeologlar nüfus artışının yiyecek üretiminin ortaya çıkışıyla ilişkisini gösteren kanıtlar bulmuşlardır. Hangisi sebep, hangisi sonuçtu? Bu, çok tartışılan yumurta-tavuk sorusudur: Acaba insan topluluklarındaki nüfus artışı mı insanları yiyecek üretimine zorladı yoksa yiyecek üretimi mi insan topluluklarında nüfus artışına yol açtı?
Hem iman yönünden hem de ibadet yönünden ne kadar da eksik olduğumuzu bir kez daha hatırlattı bana bu kitap. Peki ya sahabenin imanı, ibadeti...
Hayretler içinde okudum. Bizim hayranlıkla okuduğumuz sahabeler, hala kendilerini yeterli bulmuyorlar. Sahabe bize ne kadar güzel bir örnek aslında. Ya biz... Sadece farz namazları kılmakla oruç tutmakla kendimizi cennetlik görüyoruz. "Namaza, oruca gerek yok benim kalbim temiz." diyenleri söylemiyorum bile. Ne kadar acı. Hiç mi düşünmezler hüküm ancak Allah'ındır. Rabbim cümlemize hakkıyla ibadet etmeyi ve iman etmeyi nasip eylesin.
Düşüncelerinde hep gizli bir hayat yaşadığını hatırladı. Bu düşüncelerini paylaşmayı denemiş ama onu anlamaya yeterli bir kadın veya erkek bulamamıştı. Zaman zaman denemiş ama dinleyenlerin aklını karıştırmaktan başka bir sonuç alamamıştı. Demek ki diye düşündü o an, fikirleri onların ötesindeyse, kendisi de ötesindedir.