Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

yildizistan

yildizistan
@yildizistan
instagram: yildizistanya
“Doğru zamanda aptallığa vurmak en büyük bilgeliktir.”
Reklam
Onun(insanın) arzularının sınırı yoktur, onun taleplerinin sonu yoktur, her tatmin edilmiş arzu yenisinin doğumuna sebebiyet verir. Dünyada mümkün hiçbir tatmin şiddetli arzularına yetişemez, taleplerine nihai bir hedef koyamaz ve kalbinin dipsiz çukurunu dolduramaz.
Sayfa 115Kitabı okudu
Gerçek bilgelik, kaygı ile düşünmektir. Her talihsizliği hesap etmek, ama bir kere eyleme geçtikten sonra da cesur olmaktır.
Sayfa 534Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“Başkasının kişisel menkıbesine burnunu sokan kimse, başkasının kişisel menkıbesini kesinlikle keşfedemez.”
“Kötülük” dedi Simyacı, “insanın ağzından giren şeyde değildir. Kötülük ordan çıkandadır.”
Reklam
“Patasana, insanın yüreğindeki karanlık bölgeyi hissetmişti. Ama bunu nasıl tanımlayacağını bilmiyordu. Gelecek kuşakların daha iyi olacağı umuduna sarılarak, suçu tanrıların üzerine atarak işin içinden çıkmaya çalıştı. Patasana bir aydındı, bir çok saf aydın gibi yazdıklarının insanları etkileyeceği, onları değiştireceği yanılgısına kapılmıştı. Oysa insanın dinden, bilimden, sanattan, felsefeden etkilenerek olumlu yönde değişmesi içi boş, pembe bir düşten başka bir şey değildir. İnsanı asıl etkileyen ne din, ne sanat, ne bilimdir, insanı asıl etkileyen olgu, ölümdür.”
“ Çiğ köftenin tarihi binlerce yıl önceye uzanır. İlk çiğköfteyi Karatepe’de bulunan kabartma resimlerinde görürüz. MÖ VIII. yüzyılda yapılmıştır bu kabartmalar. Türklerin Anadolu’ya gelmesinden tam bin sekiz yüz yıl önce. “
Kız “İstemem” diyor. Var mı bunun ötesi? Ne kadar gücüne giderse gitsin, ne kadar ağır olursa olsun, “Eyvallah” diyeceksin. Delikanlılık, yiğitlik bunu gerektirir.
“ Binlerce yıllık ilkel bir düşünüş biçiminin yarattığı bir alışkanlık olsa da, saçma sapan bir yanılsama sayılsa da, insana mutluluktan çok acı verse de, aşksız geçmiş bir ömür bence fakir bir yaşamdır.”
“ Aşk ulaşamayacağın birini abartarak, onun kafandaki ideal kişi olduğunu sanarak tutkuyla bağlanmaktır. Aradaki engeller ne kadar artarsa bu yanılsama o kadar tutkulu olacaktır.”
Reklam
“... Ama kadınlar için durum daha vahimdir. Çünkü anaerkil dönemde pek çok sevgilisi olan kadın, ataerkil dönemde bir erkeğin malı olarak evine hapsedilmiştir. Onun gözünün de komşusunun kocasında, oğlunda kalmasından daha doğal ne olabilir? Ama bu istek yasaktır, günahtır, ayıptır, işte aşk bu imkansızlıktan doğar.”
“ Aşk da tıpkı tanrıça gibidir; yani muhteşem bir yanılsamadır. Öncelikle erkeklerin icadıdır. Erkeğin açmazı da budur işte. Bir yandan kadın kendine ait olsun diye aileyi kurar, öte yandan gözü komşusunun karısında kalır.”
“ Ama aşk kışın açan bir güneşe benzer ya da yazın sıcağında ansızın dökülüveren tatlı sağanağa. Ne kadar delice bir güzelliğe, yaşamı sökük soluğa yaşatan bir tutkuya sahip olsa da geçicidir. Nasılki kışın açan güneşin ömrü kısacıksa, nasıl ki yazın yapan sağanak toprağı bile doğru dürüst ıslatmadan kesiliverirse, aşk da birdenbire bitiverir. “
“Sen olmadan yarım insan gibiyim.” Babasından bu düşüncenin kökenlerini öğrenmişti. Platon, Şölen adlı yapıtında, Aristophanes’in bir konuşmasına dayanarak, insanın bir türünün dört kollu, dört ayaklı, iki başlı Androygynos adlı varlık olarak yaratıldığını, ama bu mükemmel yaratığı kıskanan Zeus’un onları ayırdığını, bu yüzden insanın ömrü boyunca hep öteki yarısını aradığını anlatıyormuş. İster Sokrates, İster Platon gibi önemli düşünürlerce, isterse Orhan ve Bernd gibi sadık aşıklarca dile getirilsin, Esra bunu anlayamıyordu. Bir insan basıl olur da başka birinde kendi bulurdu? Ya da kendini bulmayı bir insanla sınırlardı...
“Savaş insanoğlunun varoluş biçimlerinden biri. Hem toplumsal hem de bireysel olarak böyle bu. Ruhumuzdaki kötülüğü en iyi biçimde açığa çıkaran başka bir oyun yok. İnsanoğlu bu oyundan hiç vazgeçmedi, bundan sonra da vazgeçer mi bilmiyorum.”
40 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.