Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Abdullah Demir

Abdullah Demir
@yuzarsif71
Sosyal Platformun altın kuralı Ya HAYIR paylaş yada kapat gitsin
Ulaşılmaz Olmayın. Hiç kimse ara sıra başkalarının öğütlerine ihtiyaç duymayacak kadar mükemmel değildir. Hiç kimseyi dinlemeyenler ancak iflah olmaz ahmaklardır. Oysaki en eşsiz âlim bile danışacak bir dosta ihtiyaç duyar. Büyüklük birilerine bel bağlamayı öğrenmelidir. Sadece ulaşılmaz oldukları için yollarını bulamayan insanlar vardır. Sonunda mahvolurlar, çünkü kimse onları kurtarmaya cesaret edememiştir.
Reklam
Başkalarının Hatalarının Çetelesini Tutmayın. Bu, başkalarının kötü şöhretiyle fazla ilgilenme konusunda kötü bir nama sahip olduğunuzun göstergesidir. Bazıları kendi kusurlarını diğerlerininkilerin ardına gizlemeyi, kusurlarını başka kusurlarla temizlemeyi ya da en azından kusurlar konusunda yalnız olmadıklarını göstermeyi sever. Bu sadece züğürt tesellisidir. Herkesin kuyusunu kazanın yaptıkları, sonunda kendi ayağına dolaşır.
Davranışınız Güzel ve Asil Olsun. Büyük adamlar küçük şeylere takılmamalıdır. Hiçbir şeyi en ufak detayına kadar kurcalamamalı, özellikle de sevimsiz meselelere burunlarını sokmamalıdır. Zira her konu hakkında bilgi sahibi olmak önemli olmasına rağmen, her konu hakkında her şeyi bilmek gerekmez. Bu tür durumlarda bir beyefendinin büyüklüğüyle, kibar kimselere yakışacak şekilde hareket edilmelidir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Güçlü Yanınızı Bilin. Bu size doğuştan bahşedilen en önemli yetenektir; onu geliştirirseniz gerisi gelecektir. Güçlü yanını bilen kişinin mükemmelliğe ulaşması kaçınılmazdır. Hangi niteliğinizin üstün olduğunu fark edin ve bu konuda sorumluluk üstlenin. Bazıları muhakemede iyidir, bazıları ise cesarette. Çoğu insan doğuştan gelen yeteneklerine karşı haşin davranır, bu yüzden de hiçbir konuda üstünlük kazanamaz. Zaman bizi abartılan tutkularımızdan arındırdığında ise çok geç kaldığımızı fark ederiz.
"Ekranlar da insana bakar ve her görüntü gözden kalbe doğru akar" dedi derviş gür sesle. Sesini kısmadan devam etti, "Zehri albenisinde saklıdır görüntülerin. Laneti de lütfunda".
Reklam
"En çok kimi seviyorsun?" diye sordu derviş. O an aklıma birkaç şey gelse de emin olamadım. "Bunu nasıl bilebilirim ki" diye sordum. "En çok kimin yüzüne bakıyor, gözlerin en fazla kimi arıyor ve özlüyorsa odur sevdiğin", dedi. "Neden bu kadar önemli gözlerimin kimin yüzüne dön- düğü" diye geçirdim içimden. "Çünkü" dedi, "gözün peşine düştüğü sevgide arzuların kadar tutsaklıkların da saklıdır". Ve ekledi tereddüt etme- den, "göz hem hikmet arayan tefekkürün hem de yoldan çıkaran ayartının yuvasıdır".
Boş duranı şeytan doldurur
Eğer ruh yüce meşguliyetlerle uğraşmıyorsa, sefil dertlerle uğraşmaya başlar. Hiçbir işi olmayanlar, en ufak kederlerini tekrar tekrar çiğnemek için vakit bulur; bu cüretle ruhu beslenmez, bilakis yıkılmaya meyleder. Düzenli bir akışa bırakılmamış olan duygular tabiatımızın yüksek mevkilerine doğru yayılmaz, aksine hayvanî derinliklerine doğru yönelir ve tamamen fesada uğrar
Sahabeyi Kiram (r. anhüm).
Hazreti Ömer, bir gün Bilal-i Habeşî'yi (radıyallâhu anh) Mescid-i Nebevî'de oynarken görür ve ona "Peygamber mescidinde oynanır mı ey Bilal?" der. O da "Buranın sahibi var, istersen Resûlullah'a soralım," cevabını verir. Hazreti Ömer celådet sahibidir, gözünü budaktan sakınmaz ama hak söz karşısında da ısrar etmez. Söz doğrudur. Oranın sahibi vardır, İki Cihan Serveri'nin mescididir. Hz. Peygamber'e gidip durumu arz ederler. Hz. Ömer, "Yâ Resûlullah, Bilal mescidin huşusunu bozuyor," der. Peygam- berimiz de Bilål-i Habeşî'ye sorar: "Ya Bilal, böyle neşeli olmanın sebebi nedir?" Şu cevabı arz eder kendisi: "Hidayetin anahtarını Hak Teâlâ sana vermedi. Her şeyin en iyisini ve kıymetli olanını sana verdi; bütün yaratılmışlar içinde en üstün seni yarattı ama dilediğini imana getirme yetkisini vermedi. Bu yüzden oynuyorum. Ya Resulallah eğer verseydi komşuların, akrabaların, yakınların dururken bana hidayet sırası gelmezdi. Hem siyahiyim hem köleyim hem Habeşistanlıyım; arzu etsen dahi beni bulamazdın, ömrün buna yetmezdi. Cenâb-ı Hak dilediğine nasip ediyor, bana nasip etti, o sevinçle oynuyorum," dediğinde "Bilal haklı, oynasın," buyurmuşlardı Peygamberimiz
Hayatın Anlamını Oluşturan Üç Ana Eksen Esas itibarıyla hayatımıza anlam katan unsurlar üç ana eksenden oluşur. Öncelikle, dünyaya verdiklerimizle bir anlam kazanırız. "Biz olmasaydık dünyadan ne eksilecekti, biz hangi değerleri üretiyoruz?" sorularına verdiğimiz cevaplarla kendi varlığımıza ilişkin bir bilgi ediniriz; ürettiğimiz değerler bize bir anlam duygusu verir. İkinci olarak, dünyadan aldıklarımız hayatımızın anlamını belirler. Çevresinden sevgi ve yakınlık görenler hayata daha olumlu anlamlar atfederler. Kimi zaman kendimizi ait olduğumuz toplulukla, aileyle anlamlandırırız. Mesela "Ben çok geniş bir sülalenin üyesiyim," veya "Ahmet Bey'in oğluyum," gibi ifadelerle kendimizi tanımlarız. Hayatı anlamlandırmanın üçüncü ekseni ise kaderimize rıza göstermektir. Şüphesiz, kadere rıza göstermek derken her şeye eyvallah etmeyi kastetmiyoruz. Kastımız, hayatın kaçınılmaz gerçekleriyle yüz yüze geldiğimiz zaman bunu kabullenmek ama hayattan asla el etek çekmemektir. "Ben bu acıya tahammül edebilirim. Bunlar beni yıkmaz. Ben ayaklarım üzerinde kalırım," yani "Yaşadıklarımdan bir şeyler öğreneceğim," diyebilirsek yine hayatımızı daha anlamlı bir biçimde yaşayabiliriz.
Hayatın Gayesi
Erich Fromm'un Olmak veya Sahip Olmak adlı kita bında belirttiği gibi bugün ancak birtakım markaları tüketerek, belli marka arabalara binerek, belli marka giysileri üzerimizde taşıyarak varolduğumuzu zannediyoruz. Sahip olmayı mutluluğun yegâne aracı sanıyoruz. Oysa bütün kadim geleneklerde, "olmak önemsenmiştir. Asıl kıymet gören şey, olmaktır. İnsan olarak belli bir olgunluğa, kemale, belli bir tekamül seviyesine ulaşmak makbul tutulmuştur.
Reklam
Zira insan, anlam ile ve anlam için yaşar. Pascal'in belagatle dile getirdiği gibi, "İnsana hiçbir şey, samimi bir hakikat arayışı kadar huzur vermez.
Hayatın Gayesi
İnsanın temel uğraşı, Freud'un iddiasının aksine haz almak veya acıdan kaçmak değil, yaşamında bir anlam bulmaktır. Anlam, tıpkı "hikmet'te olduğu gibi bir istikamet tayinidir. Bilimin (aklın) yarı yolda çamura saplandığı, sevginin (kalbin) ise kanatlanıp aştığı menzile giden yoldur anlam
İrade terbiyesinde bize en gerekli yol, fikri terbiye etmektir. Bu sayede fiillerin tohumlarını ekmenin yanı sıra diğer duygular hakkındaki acizliğimizi de bir nebze olsun telafi etmiş oluruz. Zihnimiz, yabancı fikirlerin sığınağı olmak yerine kendimizin teker teker seçtiği fikirlerin merkezi olursa, irade terbiyemizin en mühim kısmını yerine getirmiş oluruz. Zaten katil ile doğru yol- da olanın, namuslu ile namussuzun, akıllı ile delinin arasındaki fark, ikisinin de kötü temayüllerle karşılaşmaları ve fakat birinin bu temayül rüzgârına kendini koyuvererek bir kuru yaprak gibi her rüzgâra boyun eğmesi, diğerinin de en şiddetli rüzgârlara göğüs geren ağaçlar gibi etkilenmeyip kendini kurtarabilmesidir.
Zihnimize yerleşmek isteyen fikirleri, sokakta denk geldiğimiz yabancı insanlara yaptığımız gibi birer birer elekten geçirmek ve fenalarını hemen ayıklayıp yok etmek gerekir ki hayatımız sağlam ve güçlü bir yol üzerinde seyredebilsin.
"Kendi kendine öğrenmede esas yol; her şeyi dikkatle sınamak, hiçbir zorluktan kaçmamak, hangi meşhur kaynağa dayanırsa dayansın hiçbir fikri dikkatle incelemeden ve zıt bir bakış açısıyla tahlil etmeden kabul etmeyerek hiçbir safsatanın, hiçbir belirsiz ve bağlamsız fikrin tartışmasız biçimde kabulüne müsaade etmemek ve bilhassa kullandığımız her kelimeyi ve varsayımı anlamları aşikâr olmadıkça kabulden imtina etmektir." Stuart Mill
536 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.