“-Biliyor musun Yakup, diyorum. Üzerinde yaşadığın kürenin dörtte üçü sularla kaplı ve sen hiç deniz görmemişsin... Dahası da var, yaşadığın ülkenin üç yanı deniz... Yakup yüzüme bakıyor -Boş ver, diyorum. Biz gördük de ne oldu? Dörtte üçü sularla kaplı bir küre üzerinde temiz kalabildik mi? Kirlettik üstelik. Kirletiyoruz. Boş ver Yakup. Senin
Onun gidişi büyük bir depremin ardından gelen son sarsıntı gibi ayakta kalan ne varsa yıktı,korkunç bir enkazın altında kaldım. Doğmak bir klişeydi,ölüm bir klişeydi. Aşk bir klişeydi,ayrılık bir klişeydi,özlemek bir klişeydi,ihanet klişeydi, duyguları inkar klişeydi, zaaflar klişeydi,korku klişeydi, zamanın geçmesi klişeydi, haksızlık klişeydi... Ve bütün bu klişeler insanı paramparça eden gerçekleri barındırıyordu içinde. İnsanlar klişelerle yaşayıp, klişelerle acı çekiyor,klişelerle ölüyorlar. Ne zaman doğacağın,ne zaman öleceğin,kime aşık olacağın,kimden ayrılacağın,kimi özleyeceğin,ne zaman korkacağın,yoksul olup olmayacağın ise tesadüftü. Bize yakın biri hastalandığında,öldüğünde,bizi terkettiğinde,o korkunç "tesadüf" bizi bulduğunda "klişenin" hükmü kalmıyordu. Tesadüflerin çizdiği kaderimiz,başımıza gelenlerin bir klişeler serisi olduğu için tesadüflere isyan ediyorduk,"neden ben","neden o","neden şimdi"demek daha anlamlı geliyordu.
Reklam
"Körleşmeyi başlatan, göz temasıdır. Bizi birbirimize zaaflar yaklaştırır. Kimse kimseyi hakkıyla tanımaz. Sadece, kendi gibi sanır ve de yargılar."
Mahzunluğun baygınlık derecesini bilir misin? Evet, eşyanın üzerine ince bir sis çöker. Peşinden bir utanç. Bu defa çok şiddetli. Boğucu ve haykırtıcı. Nasıl? Bağırmak istiyor: Nasıl? Ben bu mahluku anlamakta nasıl bu kadar geciktim? Nasıl, evvela onu nasıl en seçme hislerimin mevzuu olmaya layık görebildim? Nasıl ve ne biçim bir körlükle, nasıl nasıl, hangi zaaflar tarafından itilerek, nasıl, hangi idraklerin felci içinde, nasıl, derece derece ve birçok uyandırıcı işaretlere rağmen nasıl, zaman zaman içimi altüst eden keder fırtınalarının mânâsına karşı tasasız kalabildim? Ve nasıl, -haykırmak istiyorum- nasıl, fakat nasıl... Canım benim, Samim, Samimciğim, benim bir tanem -bırak bu santimantalizmi, bırak ve cevap ver- nasıl diyorum, nasıl, çıldıracağım, nasıl, nasıl ona kadar yuvarlandım? Bu kız, Yarabbi, bu kadın, nasıl, bu karı, of, bu mahluk nasıl benim hislerimin tarihine ve içimin en mahrem galerisine, sonunda kovulmak için bile olsa, nasıl, nasıl girebildi? Nasıl, ben onu nasıl, hayatımın hiçbir anında inmediğim bir aşağılık çizgisinden tanımaya razı oldum? Nasıl, Allah'ım, nasıl, onu hayalinin bile erişemeyeceği mertebelerin, süzülmüş maneviliklerin kızı olmaya doğru götürebileceğimi sandım, çırpındım, çırpındım. Ve nasıl -hayvan!- nasıl -Affet beni, ey aziz içim, affet- nasıl fakat, ruh radarlarının ve sayısız his intikallerinin ince delaletlerine ve hele nasıl bazen en haykıran işaretlerin şakağımdan itercesine ihtarına rağmen, şüphesiz derinden derine anlamadığım, anlar gibi olduğum hâlde, nasıl ve niçin ona düştüm? Boğuluyorum, haykıracağım, dur bak, sakin ol..
Sayfa 303Kitabı okudu
Körleşmeyi başlatan, göz temasıdır. Bizi birbirimize zaaflar yaklaştırır. Kimse kimseyi hakkıyla tanımaz. Sadece, kendi gibi sanır ve de yargılar.
Bizi birbirimize zaaflar yaklaştırır. Kimse kimseyi hakkıyla tanımaz. Sadece kendi gibi sanır ve de yargılar.
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.