Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bütün Alıntılar
Bu robotlar çölde güneş enerjisi tesisi inşa edip, Antartika boyunca yakıt taşıyabiliyorlar 28 Bir robot, bir insana zarar veremez ya da hareketsiz kalarak zarar görmesine izin veremez.” —İlk Robot Yasası, Isaac Asimov’un “Runaround” öyküsünden 38 Günümüzde, yiyecekleri kazana tıkıp harıl harıl ısıtmaktan daha iyi sterilizasyon
ÇOCUKLAR NEDEN BRÜKSEL LAHANASINDAN NEFRET EDER? ÇÜNKÜ BRÜKSEL LAHANASI acıdır ve çocuklar acıyı pek sevmezler. Bu onların hatası değil. Araştırmacılar acı ve ekşi tatlardan kaçınmanın (genelde şiddetli öğürme refleksi) bir sağ kalma içgüdüsü olduğunu, çünkü birçok zehrin de acı veya ekşi olduğunu söylüyorlar. Diğer yandan, eğer bir şey tatlıysa bu genelde onu yemenin güvenli olduğunun göstergesi, o yüzden de çocuklar doğuştan itibaren tatlıyı tercih ediyorlar. Damak zevkimiz zamanla değişiyor. Yaşlandıkça, ekşi ya da acı şeylerin bizi öldürmediğini öğreniyor, bundan da zevk almayı öğreniyoruz. Yaşlandıkça koku hassasiyetimiz azalmaya başlıyor, yani eskisi kadar iyi koku alamıyoruz. İnsanların lezzeti anlayabilmeleri için koku duyusuna da ihtiyaçları var. Lezzet ile tat, aynı şey değil. Örneğin nane tadı, tat sayılmıyor. Yaşımız ilerledikçe tat alma cisimciklerimizi yitiriyoruz. Duyularımız köreldikçe, lezzeti artırmak için yemeklerimize daha fazla tuz ve şeker koymaya başlıyoruz. Hatta bir teoriye göre, son yıllarda tadı “kuvvetli” şarapların ödül kazanmalarının sebebi, şarap eleştirmenlerinin giderek yaşlanmaları ve hafif lezzetlerin farkına varamamaları. Hiçbir lezzet alamayan birinin, dildeki yaralanmadan ya da beyin hasarından kaynaklanan bir bozukluğu olabilir. Ya da bu, bir koku alma sorunu olabilir. Ağzı burundan ayıran kanal retronazal (yani burnun gerisinden) koku almamızı da mümkün kılıyor ve en karmaşık kokuların tadına varabilmek için bu şart. İşte bu sebeple, üşüttüğümüzde tüm yiyecekler tatsız geliyor, tavuklu şehriye çorbası hariç. Çünkü çok tuzlu.
Reklam
Simone de Beauvoir o meşhur tespitini yapalı çok zaman oldu. “Kadın doğmuyoruz, kadın oluyoruz” demişti. Yani öğreniyoruz rollerimizi. Yaşadıkça, büyüdükçe, toplumsallaştıkça. Ama şu da var ki “erkek” de doğmuyoruz aslında. Erkek oluyoruz. Erkeklik de öğreniliyor. Tuğla üstüne tuğla koyarcasına inşa ediliyor zamanla. Ve ataerkil bir toplumda erkek olmak hiç kolay degil. Erkek de mevcut rollerden azıcık sapmayagörsün, birazcık farklı giyinsin ya da farklı olsun mesela, zorlanıyor bu haliyle kendine yer bulmakta. Ne yazık ki, sokakta kadınlara laf atan ama kendi kız kardeşlerine yan gözle bakılınca kanına dokunan bir erkeklik modeli var. Ve gene ne yazık ki, biz kadınlar yetiştiriyoruz onları. Doğdukları andan itibaren “Koçum, sultanım, aslanım...” diye diye. Onları ayrıcalıklı olduklarına gene biz anneler inandırıyoruz. Sonra o zanla onlar gidip başka kadınların kalplerini kırdıklarında kendimize hiç pay çıkarmıyoruz.
Terbiye Edici Büyük Güç: Acı
Acı her zaman üzücü ve elem verici bir şey değildir. Acıda da mutluluk olabilir. Çünkü acı, tedavisi mümkün olan bir şeydir. Acının bir açıdan bakılınca talihsizlik, başka açıdan bakılınca da terbiye edici olduğu görülür. Gerçekten, bazı insanlar havatta başarı kazanabilmek için acıyı ve kederi zorunlu bir şart, dehaların en yüksek mertebeye
Sayfa 226-227
Belli bir yaştan sonra kendimizi güvende ve yaptıklarımızın doğruluğundan emin gösteren bir maske takıyoruz. Zamanla bu maske yüzümüze yapışıyor ve bir daha çıkmıyor. Çocukken ağlarsak ilgi, üzüntümüzü belli edersek de teselli göreceğimizi öğreniyoruz. İnsanları gülümsememizle ikna edemediğimiz de gözyaşlarımızın mutlaka işe yarayacağını biliyoruz.
Dünyanın adaletli olmadığını kimse söylemiyor çocukken insana. Bunu zamanla, yavaşça ve kanaya kanaya öğreniyoruz her birimiz.
Reklam
Ben onu kırmadığıma inanıyor olabilirim. Bir önemi yok; çünkü incinmeye, yaşayanın gözünden bakmalı. Eğer hemen onarmasaydım, uzun süreli belleğe yerleşme riski olacaktı. Ne kadar hızlı onarırsan, ilişki o kadar çabuk eski haline döner. Ve zamanla bunu daha iyi yapmayı öğreniyoruz. Uzun beklersen, beyin uzun süreli belleğe atıyor
Neden kaçmış? Onu da zamanla öğreniyoruz. Zaman, sen ne büyük bir öğretmensin, ah saygıdeğer zaman, sen ne büyük bir bilgesin! Gaddar bir bilgesin ama. Acımasız. Gerçekler biraz da saklanmalı değil mi? Birazcık, çok değil. İnsanları içkide boğulmaya ya da beynine bir kurşun sıkmaya kalkıştırmayacak ölçüde olsa yeter.
Sabahki konuya geri dönersek evet, haklı sebeplerim vardı. Ama konunun haklı ya da haksız olmakla bir ilgisi yok. Çünkü Nick kırılmıştı. Demektir ki bu benim sorunum. Ben onu kırmadığıma inanıyor olabilirim. Bir önemi yok; çünkü incinmeye, yaşayanın gözünden bakmalı. Eğer hemen onarmasaydım, uzun süreli belleğe yerleşme riski olacaktı. Ne kadar hızlı onarırsan, ilişki o kadar çabuk eski haline döner. Ve zamanla bunu daha iyi yapmayı öğreniyoruz. Uzun beklersen, beyin uzun süreli belleğe atıyor.
Sayfa 26
113 öğeden 71 ile 80 arasındakiler gösteriliyor.