Bir eseri incelerken sadece eserin baz alınmasını, yazarın hayatı ile eserinin tutarlılığının ele alınmasına yeğlemek gerekse bile, kitabın Kundera'nın hayatından izler taşıdığı için başarılı olduğu çok açık.
Ahlaki çarpıklıklar, yanlış anlamalar, birbirine tutunmaya çalışan hayatlar, komünistler, sadakat, aldatış, aldanış, cinsellik, aşk, merhamet, Fransızlar, Amerikanlar, Nietzsche, Beethoven...
Politik çizgileri net çekmeyen; kendi doğrusundan ödün vermeyerek diğer doğrularla yırtlaşan ideolojilerin şeytanı solladığını söyleyen roman, bununla birlikte karakterlerin ne sebeple ilkelerinden taviz vermediğini anlatıp bizi merhamete getiren.
Ama yine de bir şey var içime sinmeyen, hayattaki gerçeklerin ağırlığından kitaplara kaçan hiç kimse yoktur ki hakikatin soğuk tokadını yemesin. Tereza gibi küçüklüğünden beri kitaplara sığınarak dirim gücü kazanmış bir kız nasıl olur da Tomas'ın yokluğunu tahayyül etmeye cesaret edemeyecek kadar korkar onsuzluktan? Oysa ki biliyordu Oidipus kendi gözlerini neden kör etti.
Sanatında özgürlüğü yakalamış bir sanatçının elinden zehir olsa içilir diyorsanız buyrun. Ben ödünç verilmeyecek kitaplarımın arasına aldım bile.