Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

aleynanur

124 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
"Her yıl, bahar çiçeğe durduğunda, dünya nennilendiğinde, Ağrıdağının çobanları dört yandan gelirler, kepeneklerini gölün bakır toprağına atıp üstüne otururlar. Bin yıllık sevda toprağının üstüne otururlar. Tanyerleri ışırken kavallarını bellerinden çekip Ağrıdağının öfkesini, sevdasını çalarlar. Ve gün kavuşurken bir ak kuş gelir... " Son sayfanın bu son paragrafını okuduktan sonra ne ölümden bile korkmayan bir sevdaya sahip olan Memo'yu, ne içinde büyüttüğü kocaman aşkı korkusuzluğuyla örtmeye çalışan dağ gibi ama aslında dağda titreyen bir çiçek gibi olan Ahmet'i, ne incinmekten ve incitmekten korkmasına rağmen zalim babasından korkmayarak Ağrıdağı gibi kocaman iki aşkı sırtlanan Gülbahar'ı ne de kavalıyla ömrünün tüm acılarını türkülendiren Sofi'yi unutmam mümkün değil. Yaşar Kemal'in pürüzsüz, yalın ve akıcı diliyle tatlanan bu efsane ilerde olursa çocuklarıma uyumadan evvel anlatacağım efsaneler arasında baş köşeyi aldı, tabi çocuklarım okuma yazmayı öğrenip de kitabı okuyana kadar efsanenin sonunu benden farklı dinleyecekler :)
Ağrıdağı Efsanesi
Ağrıdağı EfsanesiYaşar Kemal · Yapı Kredi Yayınları · 202227,3bin okunma
Reklam
280 syf.
·
Puan vermedi
·
12 günde okudu
En önemli üç karakter: Basil Hallward (ressam) Dorian Gray (model) Lord Henry (bu ikisinin dostu) Kitabın Genel Konusu: Dorian büyüleyici derecede güzel yüze sahip bir adamdır. Basil, Dorian'ın muazzam bir portresini çizer ve Dorian da bu portrenin her zaman böyle güzel ve genç kalacağını ama kendisinin bir gün yaşlanıp çirkinleşeceğini söyleyip
Dorian Gray'in Portresi
Dorian Gray'in PortresiOscar Wilde · Can Yayınları · 201873bin okunma
115 syf.
·
Puan vermedi
·
8 günde okudu
"SALARINO: Ne olmuş yani, borcunu zamanında ödeyemezse, etini kesecek değilsin ya. Hem ne işine yarar ki bu? SHYLOCK: Balık yemi olarak kullanılır. Hiç kimseyi doyurmasa bile, intikamını besler. Beni aşağıladı, beni yarım milyondan etti, kaybettiklerime güldü, kazancımla alay etti, halkımı hor gördü, işlerimi engelledi, dostlarımı benden
Venedik Taciri
Venedik TaciriWilliam Shakespeare · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202210,7bin okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
152 syf.
·
Puan vermedi
·
5 günde okudu
"Bilmiyorum, başkalarına da oluyor mu: Bazan, Haliç sırtlarındaki o dört duvarı birbirimize zindan ederken, bazan, bir konaktan, ya da saraydan bir türlü gelmeyen bir çağrıyı beklerken, bazan birbirimizden keyifle nefret ederken, bazan da karşılıklı gülüşerek Padişahımız için bir risale daha yazarken, günlük hayat içinde, bir an, ikimiz de, bir küçük ayrıntıya takılıverirdik: Sabah birlikte gördüğümüz ıslak bir köpek, iki ağaç arasına asılmış çamaşır dizisinin renk ve biçimlerindeki gizli geometri, hayatın simetrisini ortaya çıkarıveren bir dil sürçmesi! Şimdi en çok bunları özlüyorum işte! " -Orhan Pamuk'tan okuduğum bu ilk eser Beyaz Kale diğer romanlara göre bende bir adım öne geçti çünkü tarih ile kurgulanmış sanata bayılıyorum! Romanın iki ana karakteri; efendi ile köle, Hoca ile Venedikli, birbirlerine, ilgilendikleri alanlar kadar dış görünüş olarak da çok benzeyen iki insan. -Venedik'ten Napoli'ye giden bir geminin Türk korsanlarca basılmasıyla esir düşen bir Venedikli'nin, Türk tarafından satın alınmasıyla başlayan roman, Doğu ve Batının birbirine harmanlamasını, bu iki meraklının okuyup araştırdıkça birbirlerine bazen zıt, bazen paraler giderek ettiği münakaşalarını, İstanbul'u saran (anladığım kadarıyla tarihten bağımsız bir kurgu olan) vebayı durdurma çabalarında insanın derinliklerine inen sohbetlerini anlatıyor. Eğer bir parça Doğu veyahut Batı tarihine meraklıysanız bu minik romanı öneririm. "Kaybettiğimiz hayatı ve düşleri yeniden ele geçirmek için, onları yeniden düşlemek gerektiğini herkes bilir: Ben hikayeme inandım!"
Beyaz Kale
Beyaz KaleOrhan Pamuk · Yapı Kredi Yayınları · 20229bin okunma
208 syf.
·
Puan vermedi
·
4 günde okudu
"Ve belki bin yıl sonra, atlamak için daha küçük uçurumlar seçebiliriz. Kitaplar aptal, salak olduğumuzu bize hatırlatmak için var. Onlar gösteri alayı caddeden gürültüyle geçerken Sezar'a 'Fani olduğunu hatırla Sezar' diyen muhafız kıtası gibidirler." -Öncelikle bilimkurgu bir romandan bahsettiğimi belirtmek isterim. Fahrenheit 451 ise kitapların yanma derecesi. Tabi sonra ölçü santigrata geçiyor ama olsun. Kitabın yarattığı dünyanın merkezinde itfaiyeciler var fakat bunlar bizim bildiklerimizden biraz farklı; ateşi söndürmek için değil, ateşe vermek için varlar, yaktıkları ana madde ise KİTAPLAR. İlk sayfalarda saçma gelmişti fakat ilerledikten sonra artık günümüz itfaiyecilerinin görevini yadırgamaya başladım çünkü öyle bir dünya çizilmiş ki sıyrılmak biraz zor oldu. Kitabı okurken yakılan kitapların satırlarınını okurken dönüp kitaplığıma bakmaktan hatta onları elime alıp varlığını hissetmekten kendimi alamadım. Ray Bradbury, eserini 1953 yılında kaleme almasına rağmen bazı şeyleri o yıldan öngörmesi bazı şeylerin ise günümüzde gerçekten vahim durumda olması beni dehşete düşürdü. Özellikle televizyonun insanı kendine bağlayıcılığı ve zehri konusundaki satırları... Yıllardır süregelen düzenin rayının paslanması bu kitabı daha da değerli kılıyor ve bence o raylar, bu düzen devam ettikçe paslanmaya, Fahrenheit 451 de okunmaya devam edecek.
Fahrenheit 451
Fahrenheit 451Ray Bradbury · İthaki Yayınları · 202289,4bin okunma
Reklam
160 syf.
·
Puan vermedi
·
4 günde okudu
"Her şey bir masaldı zaten. Saliha teyze, Rıfat amcanın vestiyerde asılı ceketi, mavi topaç, iki dolmuş, göğsünden aşağı inen bıçak yarası, var olduğu bilinen iki kardeş, çocukluğunda yağmur sularıyla dolan o kocaman gölet de. Her çocuk o gölet yüzünden mutlaka dayak yemişti annesinden." -Kör Nokta iki dolmuşa satılan Zehra'yı, ona zorla koca olan kötü Niyazi'yi, Zehra'nın gözlerinden damlayan Maviş'i, kucağında yavrusuyla bir dolmuş koltuğunda titreyen kadının mücadelesini sahiplenen daha sonra kör bir noktayla bir mücadeleye giren Mirat'ı, Mirat'ın abisini, delik ayakkabılı Medet'i, paranın kokusu üzerine kurulu bir evliliğin zamanla süregelen kırıklıklarını, insanın insanlar tarafından deşilen duygularından kaçıp insanın içinde, bir ormanın derinliğinde kayboluşunu derin bir psikolojik ve sosyolojik bakışla inceleyen küçük bir roman. Bazı satırların altında gizlenen insan ruhunun devinimlerini sindirebilmek defalarca okumakla mümkün oluyor, zaman ise bir rüyanın ortasından fırlamış gibi.. Çok sevdiğim hocamın ödüllü diğer romanlarından sonra bir ay önce çıkardığı Kör Nokta'yı okumanızı tavsiye ederim.
Kör Nokta
Kör NoktaYasemin Karahüseyin · İz Yayıncılık · 20198 okunma
288 syf.
·
Puan vermedi
·
5 günde okudu
"İnsanın yüzü bir kitap gibi okunabilir. İfadeniz bomboşsa da hiçbir şey yaşamadığınız fark edilir. Bundan kurtulmak mümkündür; yaşayın, monotonluktan uzaklaşın, gezin, görün, keşfedin, başkalarıyla ilgilenin, okuyun, sevin. Bunları dolu dolu yapın ki izleri yüzünüze yansısın. Yüzünüz ifadesiz kalmasın. " -İlber hocanın bu kitabı öyle dolu ki bazı cümleler hakkında oturup saatlerce konuşulur. O yüzden ben direk altını çizdiğim ve not aldığım en vurucu tavsiyeler ve tespitleri buraya iliştireceğim. -Entelektüel, üstüne vazife olmayan işlerle ilgilenen kişidir. -Dünyaya Moskova'dan başlanır, Londra'dan da. Efendim, Balkanlar'dan da başlanır ama esas olan nedir biliyor musun; çok varlıklı Türklerin gezmeye Amerika'dan başlayıp başka hiçbir yere de gitmemeleri. -Eğitimin iyisi müzikle, matematik ve filolojiyle, bir de sporla olur. -İstanbul'u hakkıyla dolaşmak isteyenlere bir tavsiye vereyim: Bu şehrin saklı incileri vardır; oralara da bakman, emek sarf etmen, mesai ayırman gerekir. -Tolstoy başkadır. Tolstoy, Rusya'dır. Lenin'in tarif ettiği gibi, Rus köylüsünü hiç kimse bu kont kadar iyi anlayamamıştır. "Herhangi bir restorana gider gibi "Gelin bir İran yapalım, bir Mısır'a gidelim" diyerek hareket etmek istiyorum.
Bir Ömür Nasıl Yaşanır?
Bir Ömür Nasıl Yaşanır?İlber Ortaylı · Kronik Kitap · 202055,2bin okunma
256 syf.
·
Puan vermedi
·
7 günde okudu
"Aynı yolda yürümekten başka çaresi olmayan tuhaf birer yaratıktı insanlar; tekrarın tekrarlananın örtüsü olduğunu anlayamadan, aynı el sallayışların, aynı gülüşlerin, aynı yürüyüşlerin ya da aynı oturuşların içinden geçe geçe damaklarına bulaşan uzak bir serüven tadıyla dönüp dolaşıp aynı noktada yaşıyorlardı." -Gölgesizler için varlık ile yokluğun, zaman ile zamansızlığın birbirine inanılmaz bir büyüyle bağlandığı bir kitap diyebilirim. Ve hayatımda okuduğum en iyi beş romana giren bir yapıt. Aslında düşündüklerimi yazıya dökmek bu kitap için çok zor çünkü aklımdan geçen her şey soyut birer sonu gelmeyen cümlelere bağlanıyor. -Romanda bir çok motif var fakat benim en dikkatimi çeken "ayna" motifi oldu. (Aynalı Fatma, ... kırık birer aynaydılar sanki..., ... aynadan ve caddeden geçen otomobillerin, ...o mübarek suyun aynasına..., berber dükkanındaki ayna vs vs) Daha sonra Toptaş'ın lakabının küçükken "aynalı" olduğunu öğrendim. Önce çok şaşırsam da sonradan alıştım ve kendimi o aynalardan birine bıraktım. Kitapta farklı iki dünya ve zaman var; biri köy diğeri kent. Ve bence kentteki berber dükkanı farklı dünyaları, zamanları, karakterleri birbirine bağlayan gezegenler arası bir araç. Bence daha fazla gecikmeden siz de bu araca atlayın.
Gölgesizler
GölgesizlerHasan Ali Toptaş · Everest Yayınları · 202012,7bin okunma
167 syf.
·
Puan vermedi
·
8 günde okudu
Natüralist bir yazar olan Emile Zola'nın ilk eseri Therese Raquin, akımın da özelliklerini satırlarda doruklarına kadar hissettiriyor. Tüm sağlığı ve diriliğine rağmen halasının hastalıklı oğluyla evlenmek zorunda kalan Therese'nin tekdüze yaşamına başkaldırışını anlatan bir roman. Okurken bazen Therese olup elinize bir bıçak alıyor, bazen Laurent olup şekerli suya zehir katıyor, bazen Bayan Raquin olup felçli bir vücudun gözlerinde intikam ateşiyle etrafı izliyor, bazen de Camille ile suların derinliklerine gömülüyorsunuz. İnsanın duygularını tüm çıplaklığıyla satırlarda somut olarak gösteriyor bize Zola. Karakterlerin ruh hallerinin böyle vurucu bir şekilde bizi tokatlaması, var oluşun ve insanın sürekli değişen benliğinin tılsımıyla büyülüyor. Kitap bitince karakterlerden kimin haklı, kimin daha az suçlu, kimin vicdan azabı daha büyük gibi sorularla onlarla tekrar savaşıyorsunuz.
Therese Raquin
Therese RaquinEmile Zola · Varlık Yayınları · 20102,676 okunma
144 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
"Hiçbir şey boşlukta sallanmamaktadır, saçmalık bile kendine bir dayanak noktası araştırmaktadır, her şey, bütün nesneler yaratışlarındaki amaca doğru yürüyüp gitmektedirler: kara gecede, kara taşın üstündeki kara karıncanın kıpırtısı bile denetim altındayken som bilinç insanın -elbette İnsanın- kendini denetimden uzak sayması mümkün müdür? Beklemek tüm anlamın kendisiydi, bekler ve düşünürdü, boşuna olamazdı, hiçbir şey boşuna olamazdı, boşuna değildi, sebepsiz, yersiz değildi, bekliyordu ve beklediği gelecekti. Yalnızlık... " -Uzun zamandır yabancı edebiyat okumaktan sıkıldığımı ve boğulduğumu yerli edebiyata geçince anladım. Gül Yetiştiren Adam, modern ve geçmişin satırlar arasındaki devinimi... Kitapta Gül Yetiştiren Adam'ı anlatan bölümleri okuyunca 1970'li yıllara gittim, Rasim Özdenören ile iki yıl önceki bir sohbetimizde kendinden "fakir" diye bahsedişini anımsadım. -Güllerin kokusuna sığınmış ve elli yıl boyunca evinden dışarıya çıkmayan bir adamın, elli yıl sonra bir sabah namazı için camiye giderken modern çağı garipsemesi, insanların İslamiyet'i kendilerine göre yeniden esnekçe yorumlamasının yüreğine dokunması... Tüm bunlar beni de düşündürdü. Sanırım dünyaya bir elli yıl geriden geliyorum ve çağa ayak uyduramıyorum. Eğer biraz da olsa trafikten, reklam pankartlarından, çağın sarsıntılarından boğulduysanız bu kitapla gönlünüzü ferahlatın derim.
Gül Yetiştiren Adam
Gül Yetiştiren AdamRasim Özdenören · İz Yayıncılık · 202117,7bin okunma
Reklam
336 syf.
·
Puan vermedi
·
16 günde okudu
"Toprakta kefenlediğimiz kimseler vardır ya, çok daha ayrı bir biçimde sevilenleri de vardır ki, kefenleri yüreğimiz olmuştur, anıları her gün yüreğimizin vuruşlarına karışır; soluk alır gibi onları düşünürüz, aşka vergi bir ruh sıçramasının tatlı yasasına göre bizdedirler. Bir ruh var ruhumda..." - Cemil Meriç'i roman yazmaktan vazgeçiren Balzac' ın belki de en ünlü romanı Vadideki Zambak. Hayatımda ilk kez Balzac okuduğum için mi yoksa kitabın her cümlesi zihnimin kaburgalarını yerinden oynattığı için mi bilmiyorum ama okurken keyif aldığım kadar çok yoruldum da , haftalar boyu elimde kaldı kitap. Tabi bunun öncesinde de okumak için yıllarca kütüphanemde... -Kitapta Felix adında, çocukluğu aile sevgisinden uzakta, yatılı okullarda ve yalnız geçmiş bir genç var. Her zaman yüreğinin bir yanı annesine olan sevgisiyle çarpan fakat bu sevgiyi annesinden değil de annesi yaşlarında bir başka kadında Mortsauf'da bulan Felix, bir bakıma Balzac'ın gençliğini tasvir ediyor. Burada uzun uzun yazmayı çok isterdim fakat mümkün olmadığı için şöyle söyleyebilirim ki Balzac'da tıpkı Felix gibi annesi tarafından hayatın soğuk kollarına atılmış bir gençlik geçirmiştir. Eserinde de bu çarpıcı bir şekilde ortaya çıkar. Okuyan herkes Felix'in aşkını farklı yorumuylabilir. Bu aşk benim için, anne sıcaklığı görmemiş bir gencin, annesi yaşlarında bir kadına duyduğu muhabbetin devinimi, bir aile sıcaklığının arayışıydı. *
Vadideki Zambak
Vadideki ZambakHonore de Balzac · Can Yayınları · 201842,4bin okunma
202 syf.
·
Puan vermedi
·
7 günde okudu
-Hayatımda ilk kez Oğuz Atay okudum. Hatta Oğuz Atay beni okudu da diyebilirim. Günlük hayatın kıyısındaki düşünceleri işleyen satırlarla kitap boyunca savaş verdim. Çok yorucuydu çünkü her şey gerçekti. Evimin odalarını izleyip bir mektup aradım hep, korku diye kaçtığım acaba hangi duygumdu, merak ediyordum. Sokakta dolaşırken "beyaz elbiseli bir adam" görmeyi, tavan arasına çıkıp unutulan bir aşkı hissetmeyi bekliyordum. -Dokuz öyküden oluşan kitapta en çok son iki öyküyü beğendim. Kitabın son cümlesinde Oğuz Atay bizleri çağırıyor: "Ben buradayım sevgili okuyucum, sen nerdesin acaba?" Bu yüzden ben Bir Bilim Adamı'nın Romanı ile devam edeceğim. Eğer siz hala korkuyu beklememişseniz daha fazla durmayın derim.*
Korkuyu Beklerken
Korkuyu BeklerkenOğuz Atay · İletişim Yayıncılık · 202226,5bin okunma
192 syf.
·
Puan vermedi
·
5 günde okudu
"Ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: Gerçek sevgiyi! Bir kadın. Birbirimize yeteceğimiz, benimle birlik düşünen, duyan, seven bir kadın!" -Herkes, hatta C. bile kitap boyunca kendisinin hayatının kadınını aradığını söyler durur. Babasından kalan büyük tramvayla beraber asla onun gibi bir komisyoncu, onun gibi bir insan olmak istemeyen C. belki de kitabın sonunda babasına dönüşecektir. Belki hayatının kadınını aradığını sanarken aslında kendini arıyordur. Belki bu arayış, bir yaşamı anlamlandırma devinimidir. Belki Güler, Ayşe ve yeryüzündeki tüm kadınlar onun sadece sol şakağındaki ağrıyı dindirmek için vardır tıpkı bir şarap gibi... -Yusuf Atılgan'ın duru anlatımıyla ve satırlar arasına iliştirdiği bir kaç hakikat tozuyla kitabı yutarken nerdeyse tüm sayfaları çizdim. C. den bazen tiksindim, bazen en nefret ettiğim bir kitap karakteri oldu fakat onun "hayatımın kadını" diye aradığı gerçeği ben de başka tamlamalar adını vererek aradığımı fark ettim. Çağdaş klasikler arasında yer alan bu çocuğu okumanızı kesinlikle öneririm. Belki yarısına gelene kadar anlamayacaksınız fakat kitabın sonunda anlamadığınız yerleri sindireceksiniz.
Aylak Adam
Aylak AdamYusuf Atılgan · Can Yayınları · 201959,8bin okunma
79 syf.
·
Puan vermedi
·
15 saatte okudu
-Bu minnacık roman bana, bizden kuşaklar öncesinin, saf ve garip bir adetini öğretti; Çocuklar binbir zahmetle gökten kopardığı kuşları koca kafeslere koyuyor, Taksim gibi Beyoğlu gibi insan kaynayan meydanlarda "Azat buzat, beni cennet kapısında gözet!" diye bağırarak insanlara satıyorlardı. Fakat unuttukları bir şey vardı. Dünya fokurduyor, kazan döndükçe nesiller değişiyor, düşünceler yabancılaşıyordu. Artık kimse o kafeslerden iki buçuk liraya bir kuş alıp, okşayıp, öpüp, dualar okuyarak kendisini cennetin kapısında beklemesi için göğe salmıyordu. Çocuklar aslında bu durumdan çok, kuşları satamadıkları için aç kalacakları korkusundan çok, insanların kafesteki kuşların cenneti vaadetmesine ve siz almazsanız kuşları açlıktan akşam yemek zorunda kalacağız, demelerine kayıtsız kalışına şaşıyor ve içerleniyordu. Kim bilir belki de o koca insanlar, meydandaki köfteci arabasının üstünde yazan cümlede takılı kalmışlardı: "Cehennem yerinde hiç ateş yoktur, herkes ateşini burdan götürür..." -Yaşar Kemal'in samimi ve akıp giden üslubuyla bir kaç saat içinde bitirebileceğiniz bu minik romandan geriye kafamda Süleyman'ın sesi kaldı: Azat buzat, beni cennet kapısında gözet. "
Kuşlar da Gitti
Kuşlar da GittiYaşar Kemal · Yapı Kredi Yayınları · 202213,5bin okunma
128 syf.
·
Puan vermedi
·
6 saatte okudu
"Anlatsana orayı George" dedi Lennie. "Daha dün akşam anlattım ya." "Olsun, yine anlat George." "Tamam anlatıyorum işte. Beş dönüm bir arazi. İçinde küçük bir yel değirmeni var. Bir de küçük bir kulübe ve bir kümes var. Kulübede mutfak da var. Meyve bahçesinde kiraz, elma, şeftali, kayısı, badem ağaçları var. Yonca kaplı bir tarla ve onu sulayacak bol bol su da var. Bir de domuz ahırı... " " Ve bir de tavşanlar var ya George. " -Biri zeki ve starejiyle yoğrulmuş, diğeri çocuk akıllı, dev cüsseli bir adamın, iki mevsimlik işcinin dostluk hikayesini anlatıyor bu kitap. Kaldıkları yatakhanenin duvarlarına, yüklendikleri arpa çuvallarına her gün yeni hayallerini asıyorlar; biraz toprak, kendilerine ait bir arazi, tavuklar, yonca tarlası ve tabiki Lennie'nin özenle besleyeceği beyaz tüylü tavşanlar... Bu iki dostun düşleriyle büyüyen kitapta özellikle Lennie'ye değinmek istiyorum. Tek seferde bir kaç kişiyi perişan edecek güce sahip olan bu koca adam, cüssesinin büyüklüğü kadar devasa bir saflığa sahip. Ayrıca yumuşak, tüylü şeyleri okşama, cebinde fare gezindirme gibi bir zaafları var ki bu zaaflar tüm olayların düğümlüyor ve romana son noktayı koyuyor. Her şeye rağmen süregelen katıksız, pak bir dostluğun satırlarını okumanızı öneririm. *
Fareler ve İnsanlar
Fareler ve İnsanlarJohn Steinbeck · Sel Yayıncılık · 2023171,9bin okunma
114 syf.
·
Puan vermedi
·
4 günde okudu
"Kendini boşuna harcamış olur insan, Dilediğine erer de sevinç duymazsa. Yıktığın hayat kendininki olsun daha iyi, Yıkmakla kazandığın şey kuşkulu bir mutluluksa." -Oyuna başlamadan önce kitapta sayfalar süren önsöz ve girişe yer verilmiş ve bu sayfalarda Macbeth, Shakespeare'ın yazdığı oyunların karakterlerinde düş gücü en yüksek olandır diye bir cümle var. Shakespeare'ın daha önce başka bir oyununu okumadım fakat Macbeth gerçekten duyduğuna her zerresiyle inanan ve inanışlarıyla saf benliğini ateşe sürükleyen bir karakter. Kitabın yazıldığı dönemlerde cadılar büyük rol oynuyor ve bir kaç cadının kehaneti Macbeth'i doğuruyor. Bu kehanetlere yazgısını bağlayan karakterimiz, kral olacağına inanışıyla birden hiç bilmediği bir insana dönüşüyor, suçsuz birini öldürmek onun için bir cehennem perdesiyken o, hırslarıyla bu cehennemin en büyük yaratıcısı oluyor. Kitabı bitirip, kapağını kapattığınızda içinizden bir yerlerden ılık bir hırs dürtüleri akıyor. İnsanın hamurunda var olan bu duyguları hatırlamanız in okumanızı kesinlikle tavsiye ederim. *
Macbeth
MacbethWilliam Shakespeare · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201922,4bin okunma
Reklam
90 syf.
·
Puan vermedi
·
4 günde okudu
"1998 ilkbaharında Bluma Lennon, Soho'daki bir kitapçıdan Emily Dickinson'ın Şiirler'inin eski bir baskısını aldı ve ilk köşe başında, tam da ikinci şiiri okumaya başladığında bir arabanın altında kaldı..." -Eserin ilk paragrafı, tüm seksen dokuz sayfayı ortaya koyacak kadar vurucu, açık ve net. Tıp kı Marquez'in Kırmızı Pazartesi'nde, kitabın ilk sayfalarından olacak olanları söylemesi gibi. Benim daha fazla gevezelik edip kafanızı şişirmeme gerek yok. Hamuru kitapların sayfasıyla mayalanmış bir adamın öyküsünü alın ve bir gününüzü bu çocukla güzelleştirin. *
Kâğıt Ev
Kâğıt EvCarlos María Domínguez · Jaguar Kitap · 202012,2bin okunma
120 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
"Irmağın ezgili suları kulaklarına tatlı bir ninni fısıldıyordu. O güzel su, büyük ırmağın akıntısı boyunca çocuklarla atların hep dost olduğu büyülü bir adaya sürüklüyordu şimdi onları." -Bu kitabı okumak için bir on yıl kadar gecikmiş olsam da, her ne kadar küçük bir çocukken okuduğumda acaba neler düşünürdüm, diye sormaktan kendimi alamasam da iyi ki okumuşum diyorum. Yeryüzünde çok sevdiğim iki şey bir kitapta birleşmiş: çocuklar ve atlar. Bu resimli, iri yazılı, minik kitap bizlere çok büyük bir şey öğretiyor: bir çocuğun saf dostluk duyguları, bir atın sevgisinin asilliği ve bu büyülü bağa ölümle düğüm atan yalancı yetişkinlerin korkunçluğu ... Eğer siz de hala okumadıysanız ve benim gibi on sekizlik bir çocuksanız daha fazla büyümeyi beklemeden okuyun hatta çevrenizdeki miniklere de armağan edin derim. * "Vallahi oğlum, insan hiçbir şeyden emin olmamalı."
Beyaz Yele
Beyaz YeleRene Guillot · Can Çocuk Yayınları · 20191,088 okunma
126 syf.
·
Puan vermedi
·
6 günde okudu
"Bazen kendi kendime şöyle diyorum: Senin yazgının benzeri yok; diğerleri şanslı -senin kadar sıkıntı çektirilen bir kişi bile yok. - Sonra eski çağların bir şairin okuyunca, içimden geçenleri görür gibi oluyorum. Katlanmak zorunda olduğum çok şey var! Ah! Benden önce yaşayan insanlar benim kadar üzüntü yaşadılar mı acaba? " -Şehrin kalabalığı, insanları ve gürültüsünden bunalan Werther bir kasabaya yerleşir ve günlerini, acılarını, hislerini, yaşamını mektup olarak şehirdeki dostu Wilhelm'a anlatır. Aslında sayfalar ilerledikçe mektupların içine aşk ve ıstırap dolu kısa yaşamını koyar Werther, çünkü bir akşam gördüğü kırmızı fiyonklu bir kıza, Lotte'ye aşık olur. Werther'in varlığının, hep canına son verme düşüncesi ile yoğrulmuş olduğunu daha kitabın ilk sayfalarından anlayabilirsiniz. Mutluluk, hüzün, pişmanlık, aşk... Tüm duygularını, önüne geçilemez bir şiddetle yaşarken, aşk için, Lotte için canını çok görmez çünkü bilir ki, dünyada kavuşmadığı sevgilisini, toprakta kolları açık bekleyecektir... *
Genç Werther'in Acıları
Genç Werther'in AcılarıJohann Wolfgang Von Goethe · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2021120,9bin okunma
104 syf.
·
Puan vermedi
"Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu." -Bu, somut olarak tüm görünüş ve duruşundan uzaklaşan, fakat bir yandan da sorumluluklarını omuzunda taşırken, kendisinden beklenilen her şeyden soyutlaşan bir dönüşümdü. Çünkü Samsa artık bir böcekti! Toplumun bitmek bilmeyen arzularını üstlenen, kendi parmaklıklarında uzayıp giden hapiste karanlığa gömülen, ailesinin geçimi için yaşayan, odasında küme küme olmuş eşyaların arasında kaybolan ve saatinin tek bir milimini bile aksatmadan işine giderken boynuna taktığı kravatta içten içe boğulan, sonunda da yükünü taşıyamayıp bir böceğe ödünç veren insandı Gregor Samsa. Hayatı, sırtındaki elmadan daha bedbaht, daha çürüktü. Kitap bittikten sonra gördüğünüz her böceğe bakıp merakla "Acaba bu, böcek bedenine rağmen kemanı çok seven, naif ruhlu Gregor Samsa mı?" diye sormaktan kendinizi alamıyorsunuz.* "İçimde neler olup bittiğini, neler hissettiğimi açıklayamam size. Kendime bile..."
Dönüşüm
DönüşümFranz Kafka · Can Yayınları · 2022222,8bin okunma
64 syf.
·
Puan vermedi
·
3 saatte okudu
"... Amok şöyle bir şey: Bir Malezyalı, son derece sade, son derece iyiliksever bir insan, içkisini içiyor... Orada öylece oturuyor, duygusuz, umursamaz, donuk... Tıpkı benim odamda oturduğum gibi... Ve birden ayağa fırlıyor, hançerini kapıyor ve sokağa koşuyor... Dosdoğru koşuyor, hep dosdoğu... Nereye olduğunu bilmeden. Yolda karşısına ne çıkarsa çıksın, insan, hayvan, hançeriyle vurup yere seriyor ve kan sarhoşluğu onu daha da öfkelendiriyor..." -En yakın şehrin iki günlük yolda olduğu, birkaç melez ve memurun bulunduğu kırsalda, emekliliği geldiğinde  Avrupa'ya dönme hayali kuran bir doktor düşünün. Günün birinde, doktorun tekdüze yaşamına, bu yabani ormana bir Lady, bir beyaz kadın geliyor ve kadının gelişiyle doktorun hayatı, emekli bir memur olmanın hayalini kurduğu rayından çıkıyor. Kadının isteğini reddetmenin verdiği pişmanlıkla bir insanın sonsuzca koşması, koşması, koşması... Koşunun sonunda ise kurşundan yapılan bir tabuta, denizin maviliğinde sonsuzca sarılması... Zweıg, bu öyküde insanın bazı duygularının sonuçlarına, bir ifrit, bir humma iliştiriyor ve kitabı kapattığınız zaman hedefini bilmediğiniz bir yolda yıllarca koşmak istiyorsunuz... * "İnsan her şeyini kaybettiğinde, elinde kalan son şey için umutsuzca savaşır. "
Amok Koşucusu
Amok KoşucusuStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2021111,6bin okunma
96 syf.
·
Puan vermedi
·
25 saatte okudu
"Ya... ya..." diye mırıldandı. "Felek demişler buna... Kimisini azdırır, kimisini üzdürür, kimisini ezdirir, kimisinin de şair Nesimi gibi derisini yüzdürür." -Haldun Taner'in bu minik öykü kitabında bir istasyon memurunun, eski bir kantar sahibinin, avukatın, postacının, ayakkabı boyacısının, polisin, marangozun ağzından kimi zaman eski bir eczanede, kimi zaman vitrini kırılmış bir elektrik dükkanında, kimi zamansa bir kahvehanede bazen devlet meselelerini, bazen memleket sorunlarını, bazen mahalle kavgalarını dinleyeceksiniz. İstanbul'un bugünkü sokaklarında ve toplu taşımalarında, yıllar öncesinin İstanbul'unu çantamda taşımak, alıp okumak, bazen de Süheyl Erbil gibi "... insan yalnız olunca... Ve hele yağmur da yağınca..." deyip gülümsemek hoştu. Bir günde bitirmelik bu minik çocuğu öneririm. *
Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu
Şişhane'ye Yağmur YağıyorduHaldun Taner · Yapı Kredi Yayınları · 20151,517 okunma
Reklam
72 syf.
·
Puan vermedi
·
2 saatte okudu
-Tıp okumak için memleketinden hiç bilmediği bir beldeye, Viyana'ya giden bir delikanlının, Berger'in hikayesi... Yaşamın acımasızlığıyla henüz on sekiz yaşında tanışmış bu delikanlının, kahpeliğin, sefilliğin, yalnızlığın ortasında büyümeye çalışan hayatında Zweıg, günlük şeylerin zihnimizde unutulagelmiş kısımlarını gün yüzüne çıkarıyor. Aslında hayatın onu bir odaya ittiği, kızarmış, ufak bir çocuk olarak görünen Berger, dış görünüş olarak ne kadar çelimsiz bir çocuksa, düşüncelerinde bir o kadar yetişkin ve olgun bir ruhu yaşatıyor. Tüm bu çalkantının arasında, artık hayatı bir köşeye itip, okulunu ardında bırakıp memleketine döneceği sırada, ona doktor olduğunu hatırlatan, hayatında ilk kez gerçekten önemli biriymiş gibi hissettiren hastalıklı bir kız çocuğu çıkıyor karşısına. Bu çocuk, ona aynı anda hem hayatı hem de ölümü veriyor; Berger damarlarındaki kanın sıcaklığını ilk kez mutlulukla hissettiği anda, vücudundaki kırmızı lekeler soluğunda acı bir nokta oluyor...* "Dışarıdan, pencerelerin ardından yabancı büyük kentin hiddetli sesinden başka bir şey duyulmuyordu; kent, durmaksızın homurdanıyor, ne ölümle ne de yaşamla ilgileniyordu."
Kızıl
KızılStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202229,1bin okunma
80 syf.
·
Puan vermedi
-Görünüş olarak iyi giyimli, bakımlı, hayatını lüksün kollarına bırakmış bir subayı gördüğümüzde şöyle bir iç geçirip imrenebiliriz, fakat yıllarca bir ölü gibi yaşamış, duygularını belki de doğduğu zaman annesinin karnında unutmuş, yediği yemeğin bile en ufak hazzını almayan, hatta bir saksıda sadece fiziksel olarak gelişen, başka hiçbir yaşamsal fonksiyonu olmayan bir insan gördüğümüzde durum hiç de böyle olmaz. Subayımızı bu tekdüze yaşamından kurtaran şey ise belki de pek çoğumuzun uzaktan  korkulu gözlerle baktığı bir fiil: hırsızlık. Olağanüstü bir gecede, bir hırsızlığın, insanın nasıl tekrar yaşadığını hissetmesini, neşeyi, at arabacısını, fahişeyi, tezgahtar ya da temizlikçi bir kadını, ak sakallı bir baloncuyu mutlu etmesini anlatıyor Zweıg bize. Aslında öykünün son cümlesini okuyup kapattığınızda içizdeki bastırılmış duyguların, kemiklerinize basa basa dışarı çıkmak istediğini fark edeceksiniz. İşte kitabın son cümlesini sizinle paylaşıyorum: "Bir kez kendini bulmuş olan kişinin yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar."
Olağanüstü Bir Gece
Olağanüstü Bir GeceStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2023144bin okunma
71 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
SATRANÇ "...bir aşağı bir yukarı yürürdü insan, düşünceleri de onunla birlikte bir aşağı, bir yukarı, bir aşağı bir yukarı yürüyüp dururdu... İnsan sabahtan akşama kadar bir şey olmasını bekler ve hiçbir şey olmaz. Bekleyip durur insan. Hiçbir şey olmaz. İnsan bekler, bekler, bekler, şakakları zonklayana dek düşünür, düşünür, düşünür. Hiçbir
Satranç
SatrançStefan Zweig · Can Yayınları · 2019237,3bin okunma