Beyaz Kale'yi ilk defa 2000 yılında okumuştum. Zihnimde pek de yer edinen bir roman olmamıştı; kitabı beğenmediğimi ve oryantalist bulduğumu hatırlıyorum. Aradan geçen uzun yıllar kitabı değil ama beni değiştirmiş durumda. Çünkü bugün tekrar okuduğum Beyaz Kale için oryantalist demeyeceğim gibi, çok iyi bir postmodern roman diyebilirim. Demek ki, bazı kitapları farklı zamanlarda okumak gerekiyor; beğenilerimiz, dünya görüşümü, kitap kültürümüz değişebiliyor. Zira tam tersi durumlar da yaşanıyor; yıllar önce çok beğendiğim bir romanı tekrar okuyunca, 'bunun nesini beğenmişim?' hissine kapılabiliyorum.
Orhan Pamuk, Beyaz Kale'de 17. yüzyıl İstanbul'una gidiyor. Sunuşta da belirttiği gibi tarihi hadise ve kişileri iç içe geçiren bir anlatımı var, yani tarihi arka planı olan ama tarihi gerçekliği olmayan bir roman. Doğu ile Batı, Doğulu ile Batılı kavramlarını postmodern bir üslupla anlatmış. Sonuçta kim köle, kim Hoca? Niye benim ben?