Herkes biliyordur sanırım artık benim ÖlmedenÖnceOkunmasıGereken1001kitapListe takıntımı :)))
Bu yılki 1baska liste hedefim
benim liste takıntım bitmez tabi :)))
TürkEdebiyatındaOkunmasıGereken100Eser olan kitapları bitirmek umarım biter😁🙈😁
1.
(ÇIKIN ÇIKIN GELİN #42027708 )
Sevgili muhterem 1K ailem, 😊
Bir etkinlik düzenlemek istiyorum. Kadınlığa, kadın olmaya, kadın olmayı anlamaya dair…
Dünya kadınlar gününe 10 gün kalmışken "emeği" daha çok anlayalım istiyorum ve kadın yazarlarımızı daha çok okumaya davet ediyorum sizleri. Umarım bu
Ölmeye Yatmak Ölmeye yatıp ölemeyen kadının geçmişiyle hesaplaşması ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. Ne zamandır okumayı isteyip de sırası bir türlü gelemeyen bir kitap olmaktan çıktı.Ölmeye yatan karakterimiz Aysel. Kitapta hemen hemen 2 saatlik bir zaman dilimi Aysel'in ağzından anlatılsa da bu parçalar kitabın asıl bölümü değildir . Kitabın
Füruzan, seni tanımak için ölmen gerekmiyordu elbette ama sıra henüz gelmemişti diyelim. Duymamıştık adını Türk Edebiyatı derslerinde, ya da ben unutmuşum bilmiyorum. Servet-i Fünun’un ılık ikliminden sonra milli mücadelenin top tüfek seslerinin yankılandığı 20.yy Türk Edebiyatı ile barışamamıştım pek. Bir
Ölmeye Yatmak’ı ile hatırlıyorum, o da üniversite sınavında yanlış cevapladığım için. Şimdi kayıp zamanı telafi etme zamanı. Kıtalar arası gümüş iplikler uzatıp, seni çağdaşın olan kadın yazarlara bağlama zamanı. Fransa’ya uzanıp
Elena Ferrante ile seni aynı masaya oturtma zamanı. Bakalım benim Anadolu’mun kadın yazarı neler hissetmiş, kalbinde hangi okyanusun derinliğini taşımış.
Başlıyoruz 🚀
İnsan krepon kağıdından kanatlar takınca kelebek olduğuna inanır. Koyun postunda koyun,kurt postunda kurt... Ülkü de giydirilebilir üstünüze ve Etlik tepeleri dağ görünür gözünüze.
İhtikâr: Vurgun, vurgunculuk.
Kullanımı:
Sevgili kardeşim Semiha, burada hep ihtikar yapan tüccarların lafı ediliyor. Babam da esnaf olduğu için çok çekiniyorum.
Katalin Sokağı’na on yıldız vermişim. Koca bir mart ayını on yıldız verebileceğim bir kitaba rastlamadan geçirmişim. Tam nisanı da böyle bitiriyordum ki
Adalet Ağaoğlu imdadıma yetişti. Kadınlar ellerinin değdiği yeri nasıl da güzelleştiriyorlar dedim içimden. Her şey de olduğu gibi edebiyatı da bir çiçek bahçesine çeviriyorlar.
Elena Ferrante…oturdum düşündüm, ne çok kadının ruhuna konuk olmuşum meğer. İyi ki varsın edebiyat dedim.
Fakat kendi topraklarının kadın yazarlarını okumak çok daha başka. Anlattıkları çoğu şey senin de kaderin çünkü, gözyaşları senin gö yaşın, kederleri senin kederin. Sen de mi yaşadın bunu diyorsun, bunu ben yaşadım bunu annem yaşadı, şunu da komşu kızı, ilkokul arkadaşım… sonra şaşırmıyorsun bu kader ortaklığına. Ne de olsa biz aynı toprakların gülleri, laleleri değil miyiz? Aynı havayı soluyup, aynı sulardan beslenmedik mi? İyi ki var kadın romancılarımız, yoksa kim anlatırdı yazmamış olan onca kadını?
Bir iş daha edindim kendime. Türk kadın romancıların eserlerini keşfe çıkmak. Lakin önce birazcık
Thomas Mann sularında yüzüp Alman edebiyatınının atmosferine dalmam lazım.