Hayatının yirmi yılını bir kadın uğruna harcamış, onun için her şeyini, dostluklarını, işini , şerefini bile feda etmiş bir adam tanımıştım; bir akşam, o kadını aslında hiç sevmemiş olduğunu anlayıvermişti. Canı sıkılıyordu, işte o kadar çok kimse gibi onun da canı sıkılıyordu. Bu yüzden kendi başına çorap örmüş, karmakarışık, dram dolu bir hayat kurmuştu. Bir şey olsun da, işte, insanların kurdukları ilişkilerin çoğunun açıklaması bu. Bir şey olsun da... Sevmeden kölelikmiş, savaşmış , ölümmüş, hepsi bir. Öyleyse, yaşasın gömme törenleri.
Evet, diyor Olina kendi kendine, demek böyle. Başka bir kadını seviyor. Titreyip ellerini kasıyor, gözlerini kapatıyor işte, ona acı verdim, insan en büyük acıyı sevdiklerine tattırırmış, sevmenin yasası bu.
"Peki, benim aşkı tanımadığımı niçin söylüyorsun?" diye sordu Güneş.
"Çünkü aşk ne çöl gibi devinimsiz durmaktan, ne rüzgar gibi dünyayı dolaşmaktan, ne de senin gibi her şeyi uzaktan görmekten ibarettir. Aşk, Evrenin Ruhu'nu değiştiren ve geliştiren güçtür.
Evet, haklısın, senin ömrün benimkinden uzun sürecek. Ama neyleyim ben böyle uzun ömrü ! Soğuktan tir tir titreyen gözü uyku tutmayan bi adam için geceler elbet uzundur. Benim gecelerim ise kıpkısa sürdü, ama sıcacık yatağımda mışıl mışıl uyudum.
Yaşayanların birçoğu ölümü hakediyor. Ve ölenlerin bir kısmı da yaşamayı hak ediyor. Yaşamı onlara verebilir mısın? O halde öyle hak , hukuk adına ölüm buyurmakta çok acele etme. Çünkü en bilge olanlar bile her şeyin sonunu göremez.
"Haklısın aptalca korktum bi an."
"Korkma, aydınlığın bir ucundan da olsa görenlerin işi değildir korkmak. Karanlıktaki çocuklar korkar. Biz ne çocuğuz ne de her yer karanlık."