Sırf en sevdiklerim , tam da onlara tahammül edemediğim anlarda kendi mutsuzluklarıyla yüzleşmesinler diye ne çok yalan söylemem ya da çenemi tutmam gerekmişti. Duyduğum nefretin sonsuza dek sürmesini diledigimde tiksinti onu yumuşatıyordu. Bir gıdım sevgi ile kendime yönelttiğim onca suçlamanın arasında yeni bir nefreti buyur ediyordum. İş başkalarını sakınmaya geldi mi sağduyum her zaman yetmişti. Kendi mutsuzluğum söz konusu olduğundaysa asla...
"Şu sözünü ettiğin insanlar," (...) "senin yaptığın yorumuyla Dick Dearlove'dan pek de farklı sayılmazlar. Anlatısal dehşetten mustariptirler; yanlış hatırlamıyorsam senin kullandığın ifade buydu ya da anlatısal tiksinti. Sonlarının her şeyi lekeleyip koşullandırmasından, hayatlarının ilerlemiş bir noktasındaki ya da sonundaki bir olayın daha önce olmuş her şeyi gölgelemesinden, unutturup iptal etmesinden korkarlar; en olmadık anlarda, aman, benim yardım eli uzatmadığım, başkaları için kendimi tehlikeye atmadığım, yakınlarım için kendimi feda etmediğim söylenmesin, diye düşünürler; hem de onları izleyen hiç kimse yokken ya da başta kendileri olmak üzere onları görenlerin hepsi ölecekken. Aman, benim alçağın, vicdansızın, leş kargasının, katilin teki olduğum söylenmesin diye düşünürler, kendilerini spotların altında hissederek; oysa onlara spot tutan kimse olmadığı gibi bir önem taşımadıklarından kimse onlardan söz de etmeyecektir. Anonim yaşayıp anonim öleceklerdir. Hiç yaşamamış gibi olacaklardır."
Bütün bu yazdıklarımın tatsız bir etki yaratacağına da eminim, zira hepimiz yaşamla bağını az ya da çok kaybetmiş, kör topal idare eden insanlarız. Hatta yaşamdan öylesine kopuğuz ki, gerçek "canlı hayata" karşı adeta tiksinti duyuyor, bize hatırlatılmasına dahi katlanamıyoruz. Öyle bir hale gelmişiz ki, gerçek "canlı hayat" bize adeta bir iş, bir ödev gibi görünüyor, onu kitaptan öğrenmeyi yeğliyoruz. Peki neden bazen telaşa kapılır, kimi kaprisler, çılgınlıklar yaparız? İstediğimiz nedir? Bunu kendimiz de bilmeyiz.
Her şey , unsurlar ve fiiller , seni yaralamada el birliği ederler. Burun kıvırmanın zırhına mı bürünmelisin ? Kendini bir tiksinti kalesinde tecrit mi etmelisin ? İnsanüstü kayıtsızlıklar mı düşlemelisin ? Zamanın yankıları seni son yolculuklarının içinde de mağdur edeceklerdir...
Zaten en yozlaşmış kişilikler kötülüğü ancak bir çıkara dayanıyorsa kabullenirler;gereksiz ve nedensiz bir kötülük bir anormallik gibi tiksinti vericidir.
Evet. Belki de varlıklarından şüphe ettiğim bütün duygular içimde ama onları uyandıracak olanlar ortada yok. Belki ben de normal bir insanım ama ilgilendiklerim ne bu dünya üzerinde, ne de bu yüzyılda.