Halkın cahil kesiminin doğal eğilimi bu yöndedir. Onu sevene ve onun için kendini feda edene karşı kuşku duyarken onu kandırana ve ona ihanet edene tamamen güvenir.
"Kadın konuşmadan, adamın hareketlerini giderek azalan bir üzüntüyle izleyerek taburesinde oturmaya devam ediyordu. Adam, kadının gözünde ışığı her geçen dakika biraz daha soluklaşan bir ampul gibiydi. Ansızın yapmacık bir samimiyetle yeniden konuştu: "José!"
Adam anaç bir ineğinkini andıran dalgın ve hüzünlü gözlerle kadına baktı. Söylediklerini duymak için değil, yalnızca kadını görmek, kadının korunma veya dayanışma amacı gütmeden, oyuncak bir bebek gibi kendisine baktığını, orada olduğunu bilmek için baktı.
"Sana yarın buradan ayrılacağımı söylediğimde hiçbir şey demedin," dedi kadın.
"Evet," dedi José. " Sen de bana nereye gideceğini söylemedin."
"Uzaklara gideceğim," dedi kadın. "Kadınlarla yatmak isteyen erkeklerin olmadığı bir yere."
"Bazı taşra kentlerinde evlerin dış görünüşleri en iç karartıcı manastır, en sıkıcı harabe ya da çıplak çorak toprakların alabildiğine uzanıp gitmeleri gibi, insanın ruhuna bütün ağırlığıyla çöker. Bu evler, manastırın sessizliğini, boşluğun karaç ıssızlığı ve harabelerin mezara özgü hüznüyle birleştirebilirler. Yaşam ve hareket bu evlerde
"Sevgilisi değildim kadınlarımın
Bir papağan tüneğiydim belki
Ama birkaç sözcük öğrendiysem
Kadınlardan öğrendim, yine de
Bilemedim sevgilim diyebilmeyi"
sel sel şelale
Itiyorum coğrafyamın kıstasıyla, içi kolay bir zamir depresyonu gitgide kendi nefesine çekiliyor elimde değil: Tekil bir pırlanta tanesi gibi, telaşa kapılmış ölçüyüm bedeni kesmeye yeltenen görüntüde: oradaki griyi öğrettiğim öğrencilerimle plastik ağaçlar kesiyoruz ölçüsüz, görüntüsüz alelade yerçekimlerinde.
Yorgun düşeceğimiz düzlüklerde elçi kabullendiğimiz kadınlardan çocuklar isteyeceğiz kül işi. Elbet, tasarlanılmamış sevişmelerle gerilerken arzu depremleri, hiçbirimiz hiçbirimiz haber alamayacak sevdiğinden. Örneğin
Ben sana hep insanı anlattım Sense hep insana küfürle kapattın gözlerini.
Her ne kadar kapatsan da gözlerini ben rengini biliyordum: Mahşeri çiğneyen korkunç atlının nallarındaki kor ateşe dökülen şelale!
Küçük İskender | Karanlıkta Herkes Biraz Zencidir
HASTA İLHAM PERİSİ
Zavallı perim, yazık! Sabah sabah neyin var?
Gecenin düşleriyle dolmuş çukur gözlerin,
Görüyorum yüzüne yansımış çılgınlıklar,
İzi var suskunluğun, soğukluk ve dehşetin.
Yeşil dişi şeytan ve pembe cin kül kabından Üstüne serptiler mi bir aşkı ve korkuyu.
Zorba ve iflah olmaz eliyle, karabasan,
Söyle seni düşsel bir bataklıkta boğdu mu?
Dilerim, göğsün sağlık dolu kokular saçan
Güçlü düşüncelere kucak açsın her zaman,
Ve Hıristiyan kanın yayılsın dalga dalga
O eskil hecelerin sesleri gibi, orda
Art arda hüküm sürer şarkıların babası
Phoebus ile büyük Pan, hasatların tanrısı.
Charles Baudelaire | Kötülük Çiçekleri
"Bu dünyayı seninle sevmişim ben
Benim sensiz bu dünya nemdir ey dost
"Yüce dağ başında bir koca kartal
Açmış kanadını dünyayı örter
Bazı yiğit vardır ölümden korkar
Ben korkmam ölümden er geç yolumdur"
Enver Gökçe
"Fizik olarak, Grandet, kısaca boylu, tıknaz, dört köşe biriydi, bacakları kalın, dizleri ağaç gövdeleri gibi güçlü, omuzlarıysa genişti. Yuvarlak, güneş yanığı, çiçek bozuğu bir yüzü vardı. Çenesi düz, dudakları kıvrıntısız, dişleri de beyazdı. Gözlerinin durgun, ölü gibi bakışı kabaca kertenkele bakışı denilen türdendi. Derin çizgili alnı,
Mektuplar-(06) Altıncı Mektup
Hint Okyanusu'nu seyrettim bu sabah
Okyanuslar üstüne bir çift sözüm var satta
Kıyısından seyredilen okyanus
farksızdır Marmara açıklarından.
Yani demek istediğim
Okyanuslar büyük sevdalar gibidir Tulyakova
seyredilmeğe gelmez.
Okyanus yaşanılır.
Nazım Hikmet
Beş Satırla...
Annelerin ninnilerinden
spikerin okuduğu habere kadar,
yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı,
anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık,
anlamak gideni ve gelmekte olanı.
Nazım Hikmet