Aklın tatil edildiği yerde hayal, vehim ya da daha yumuşak bir tabirle vicdan devreye girer. Makul olmadan menkul sahibi bir kişi geçmişe ilişkin hayal görür, geleceğe ilişkin de kurguda bulunur. Ne hayal ne de kurgu, yalnızca bilgi, bizi hem tabiat hem de hayat karşısında daha insan kılar.
Şimdiye değin söylenenler dikkate alındığında, bahsettiğim tarihe ilişkin konuşmaların ortak paydası, bilgiye değil, ya vehme ya da temenniye dayanmalarıdır. Bundan daha da önemlisi, yenilgi ve kaybetme psikolojisi tüm söylenenleri yönlendirmektedir. Bu toprakların çocuklarının tarihlerini bir kayıp, bir boşluk, bir karanlık olarak görmeleri, yenilginin kafada başladığının kanıtıdır. Her yenilgi geçicidir; tıpkı hiçbir zaferin sürekli olmaması gibi. Fakat kafada yenilginin çaresi yoktur; kaybı, kafada başlayan bir insanın başarı şansı olamaz. Hâlbuki biz zaferle değil, gayretle mükellefiz.
İşidin ey yarenler aşk bir güneşe benzer
Aşık olmayan gönül misal-i taşa benzer
Taş gönülde ne biter dilinde ağu tüter
Nice yumşak söylese sözü savaşa benzer
Elini savurdu ve sanki tüy gibi bir dokunuşla bir parça tozu silkelemiş gibiydi, bu toz da Harappa uygarlığıydı, Keldani şehri Ur'du; örümcek ağlarıydı, Teb'di ve Babil'di, Knosos'tu ve Miken'di. Silkele, silkele; hani Odysseus nerede kaldı, Eyüp nerede? Ya Jüpiter ve Gotama nerede? İsa'ya ne oldu? Silkele; ya o Atina ve Roma denen, Kudüs ve Orta Krallık denen antik pislik zerreleri, hepsi yok oldular. Silkele; İtalya'nın bulunduğu yer boşaldı. Silkele, katedralleri silkele; Kral Lear ve Paskal'ın düşüncelerini silkele. Silkele, Tutku'yu silkele, Requiem'i silkele, Senfoni'yi silkele, silkele...
Televizyon, aylak, şuuru iğdiş edilmiş, hiçbir zaman okumak ve düşünmek alışkanlığı kazanmamış sokaktaki adam için icat edilmiş bir nevi afyondur. Televizyon, şuradaki son pırıltıları da yok eden bir cehennem makinesidir.