Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ayşenur Akçay

"Hayat Bilgisi kitabında sonbahar hazırlıkları yapan anne, turşu kurma, nar, ceviz, kışa hazırlık, bazı resimlerdeki kır yolları falan içini eziyor, melâl veriyor mu?" "Bazı şiirlerin, derste okuduğun bazı şiirlerin ana duygusunu bulunca seni asıl duygulandıranı, hem de bir daha bulamamacasına kaybediyor musun?"
Reklam
İtiraf edeyim, gençken ölmeyi çok is terdim. Coşkuyla ölmek isterdim. Kendi gözümde kendim ancak böyle tam ve gerçek olabilirdim. Çok istedim, çok. Her yılı acaba bu yıl ölebilecek miyim diye umarak geçirdim. Bazı yolculuklarda, bazı hallerde öleceğim içime doğdu ama ölmedim. Bazı sabahlar yatağıma bakıp gece dönmeyeceğim diye içimden geçirdim ama dönüp gene o yatakta uykuya vardım.
Kendimi şu ölünün ve ihtiyar arkadaşlarının yanında, yerde eşelenen birkaç güvercin ve güneşin altında, böyle bir ölünün yanına göre çok fazlasına layık, derdi keşfedilemeyen, yeterince farkına varılamayan mevsimlik bir çiçek gibi duydum.
Sayfa 118Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Dünyada o kadar çok şeyi görmezden gelmek veya düşüncelerimi bunlardan uzaklaştırıp, ne olduğuna aldırmaksızın elimdeki işe dönmek zorunda kalmıştım ki. Düşüncelerimin istedikleri yere ve sonra da bir başka yere gitmesine izin veremiyordum.
Sayfa 187Kitabı okudu
O şehirde sürekli ölürdüm. Sanıyorum ilkinde farkına bile varmadım. En basit düşüncenin bile filizlenmesine engel olan, beyne ani ve yumuşak bir rehavetin çöktüğü o sıcak yaz günlerinden biriydi. Beyin sadece fokurdardı.
Reklam
Orada bir duvar olmasa, beni elbette bulmuş olurlardı, evet, beni çoktan bulmuş olmaları gerektiğini kendime söylemek zorundaydım. Evde öylece oturup bekleyebilirdim. Ama belirsizliğe karşı kendim bir girişimde bulunmalıyım diye bir şey beni hep dürtüyordu. Ve ben hiçbir şey yapmadan beklemek zorundaydım, zaten hep özellikle nefret ettiğim bir durumdu bu. Daha önceleri fazla sık ve fazla uzun süre insanları ya da olayları beklemiştim, ama bu beklenenler hiç gelmemişti ya da benim için artık bir anlamları kalmayacak kadar gecikmişlerdi.
‘O yüzden sana olanaksız bir selam gönderiyorum, bir nehrin bir kıyısından öbür kıyısına, kıyı diye bir şey olmadığını bile bile, boş yere el kol sallayan biri gibi, gerçekten, kıyı yok, inan bana, yalnızca nehir var, onu önceden bilmiyorduk, sana haykırmak istiyorum onu: dikkatli ol, haberin olsun, yalnızca nehir var!, şimdi biliyorum bunu, amma da aptalmışız meğer, biz tutmuş kıyılarla uğraşıyorduk, oysa yalnızca nehir varmış. Ama artık çok geç, söylemek neye yarar ki?’
Aşıklar arasında asla denklik olmuyor, ne dersin? Biri daima ötekini gölgeleyip büyümesini engelliyor, gölgelenen daima kaçıp kurtulma, büyüme özgürlüğünü kazanma isteğiyle kıvranmak zorunda. Kuşkusuz aşkın tek trajik yönü de bu?
Doğu dünyası gövdenin tatlı anarşisinden tat almaz,çünkü o, gövdeyi aşmıştır. Bir keresinde Nessim, İskenderiye’nin şarap cenderesi gibi, büyük bir aşk cenderesi olduğunu, cenderenin öte ucundan çıkanların ya hasta ya yalnız insanlar ya da peygamberler -yani cinsellikleri çokça yaralanmış kişiler- olduklarını söylemişti.
Burnumu tüylerinin içine gömerek ağlamaya başlıyorum zira yüreğime dokunuyor bu yumuşacık tüylü at, ortak bir yanımız var, diye düşünüyorum, ikimiz de koşumlarımızdan arınmışız ve bu vadide yapayalnızız.
Reklam
Sartre’da olmalıydı, onun kitaplarından birinde okumuş olmalıydım; Özgürlüğe mahkum edildik. Mahkum edildik. Oysa ben özgür olmak istemiyordum, yorulmuştum, biri beni kollarımdan tutup kaldırsın istiyordum, daha önce hiç girmediğim, rüya görmeksizin uyuyabileceğim serin odaya taşısın istiyordum.
‘Şimdi biraz edebi bir dille ifade edecek olursam çocukluk yollarımı bir aşağı bir yukarı arşınladım ve bu yolların ancak birkaç metresinde karşıma mutluluk çıktı.’
Sayfa 189Kitabı okudu
Çünkü Proust’un bir önsözünde dile getirdiği şu soylu neden yüzünden: Okumak, insanın sadece yalnızken sahip olduğu o derinliği koruyarak karşısındakini keşfetmesini sağlar.
Yakınlaşılmayı hak eden insanlar vardır, bir de okunmayı hak edenler. Her halükarda, bir insanı birlikte yaşayacak kadar sevsem bile, o kişinin bana yazmasına da ihtiyacım var. Bir ilişki, içinde biraz da yazışma olduğunda bana eksiksiz görünür.
Edebiyattaki büyüklüğün kabul edilmesinden özgürlük doğar, sanki insan, saklamak istediği şeyi başkasına vermiştir ve vererek, gelişmek için yer açılmıştır ve yeni bir mevsim gizli bir güneşin altında hızla akın eder. Büyük bir sanat eserinin hakkını vermek, aşık olmak gibidir; insan sevinçten havalara uçar. Bütün aksaklıklar, yıkımlar ve ölüm insanın içindedir, sevilende değil; bu, ölümsüzlüğe aşık olmaktır, özgürlüktür, cennete yapılan yolculuktur.
Sayfa 316
101 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.