Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Deniz

Sanki ertesi sabah aynı yataktan, her zamankinden daha canlı, daha parıltılı fırlamaya yemin etmişti.
Reklam
Dünyaların en iyisinde bile ruhun zaman zaman tazelenmeye ihtiyacı vardır.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
La Loba, çöldeki yaşlı kemik koleksiyoncusudur. Arketipsel simgecilikte kemikler tahrip edilemez gücü temsil eder. Kolaylıkla kendilerini teslim etmezler. Yapıları gereği yanmaları zor, ezilip toz haline getirilmeleri neredeyse olanaksızdır. ... Bu öyküdeki kurt kemikleri, vahşi Benliğin tahrip edilemez yönünü, içgüdüsel doğayı, kendini özgürlüğe adayan criatura'yı ve (ölmüş ya da had safhada uygarlaştırıcı bir kültürün meşakkat ve dayatmalarını asla kabul etmeyecek olan) bozulmamış olanı temsil eder.
...onun sözünü ettiği ahlaki yükümlülük, algıladıklarımızı yaşamak demektir.
Reklam
... Öykü şunu önerir: Derin bilinçdışını yaşantılamanın en iyi yolu ne fazla büyülenme ne de az büyülenmedir, ne çok fazla huşu ne de fazla sinizm hissetmektir; bu yaşantı cesaret ister, evet ama, ihtiyatsızlık değil.
Öykülerde, edebiyatta, şiirde, resimde ve dinde bulunan imge ve simgelerde, arketiple ilgili fazlasıyla kanıtla karşılaşırız. Öyle görünüyor ki, onun parlaklığının, sesinin ve kokusunun amacı, kıçlarımızdaki boku düşünüp durmayı bırakıp, ara sıra yıldızların eşliğinde seyahat edecek duruma yükselmemizi sağlamaktır.
Sağlıklı bir kadın tıpkı bir kurt gibidir: Sağlam, kunt, diri, hayat verici, konumunun bilincinde, yaratıcı, sadık ve göçebedir. Ancak Vahşi doğasından ayrılmak kadının kişiliğinin zayıflamasına, bir hortlak ve hayalet halini almasına yol açar. ... Kadınların hayatı durağanlık içindeyken ya da can sıkıntısıyla dolu olduğunda, bu her zaman Vahşi Kadının ortaya çıkma zamanının geldiğini gösterir; ruhun yaratıcı işlevinin deltayı dondurmasının zamanıdır.
Bu Vahşi Kadın doğasının kavranması bir inanç değil, bir eylemdir. En hakiki anlamıyla psikoloji işidir, ruh [psişe] ya da, ruh bilgisi. O olmadığında kadınlar onun gönül sohbetini işitecek ya da kendi içsel ritimlerinin vuruşlarını kaydedecek kulaklardan yoksun kalır. Onsuz, kadınların içgözleri karanlıklara bürünmüş bir el tarafından kapatılır ve günlerinin büyük bir bölümü, kısmi felç yaşatan bir can sıkıntısı ya da türlü hüsnükuruntularla geçer. Onsuz kadınlar ruhlarının bastığı yerin sağlamlığını yitirirler. Onsuz neden burada olduklarını unutur, hareket etmeleri gerekirken dururlar. O, kadınların düzenleyicisidir, duygusal yüreğidir, fiziksel bedeni düzene sokan insan bedeninin aynasıdır.
Evet, onun kolları arasında hep bir nehirdeymiş gibi hissetmişti kendini. Sonra sığlıklar gitgide çoğalmış, ateşkes ilanları daha uzun hale gelmeye başlamıştı. Başlangıçta bundan fazla kaygılanmamış, yıpranmanın ilk işaretlerini algılayamamıştı. Umut bağladığı kişiye olan güveni, aşka inancı gözlerini kör etmişti. Sonra dilinde bir pas tadı oluşmuş, kollarında ve bacaklarında bir türlü yok olmayan bir uyuşma başlamıştı. Derken damarları kurumuş canlılığını yitirmişti. Kendini boşlukta hissetmişti. Kalpler içinde bulundukları bu duruma bir ad vermeden önce vücutlar konuşmuştu. Sonra kopma her şeye üstün gelmiş, kelimeler bu birlikteliğe son vermişti: ayrılma resmiyet kazanmıştı.
Sayfa 144Kitabı okudu
Reklam
...Tohum ve kemik simgeleri çok benzerdir. Kök kütüğüne, temel olana, özgün kısma sahip olunursa, eğer tohumluk buğday varsa, herhangi bir hasar onarılabilir; yıkımlar yeniden düzeltilebilir; tarlalar dinlendirilebilir; sert tohumlar yumuşaması için, açılıp serpilmesine yardımcı olmak için ıslanabilir.
...Öyleyse unutmayın, çölde dolaşıyorsanız ve günbatımı da yakınsa ve hani biraz da yorgunsanız, şansınız yaver gidiyor demektir, çünkü La Loba sizden hoşlanabilir ve size bir şey gösterebilir; ruha dair bir şey.
...Sonuç olarak Amok... evet, Amok şöyle bir şey: Bir Malezyalı, son derece sade, son derece iyiliksever bir insan, içkisini içiyor...orada öylece oturuyor, duygusuz, umursamaz, donuk... tıpkı benim odamda oturduğum gibi...ve birden ayağa fırlıyor, hançerini kapıyor ve sokağa koşuyor... dosdoğru koşuyor, hep dosdoğru...nereye olduğunu bilmeden. Yolda karşısına ne çıkarsa çıksın, insan, hayvan, hançeriyle vurup yere seriyor ve kan sarhoşluğu onu daha da öfkelendiriyor... Koşan adamın ağzından köpükler saçılıyor, delirmiş gibi uluyor...ama koşmaya devam ediyor, koşuyor, koşuyor, artık ne sağa bakıyor ne solda duruyor, sadece tiz çığlığıyla, elinde hançeriyle öyle korkunç bir halde ileriye doğru koşmaya devam ediyor... Köylerdeki insanlar bir Amok koşucusunu hiçbir gücün durduramayacağını bilirler...onun koşarak gelmekte olduğunu gördüklerinde herkesi uyarmak için bağırırlar. 'Amok! Amok!' ve herkes kaçışır...ama o koşmaya devam eder, hiçbir şey duymaz, sürekli koşar, hiçbir şey görmez, karşısına çıkan her şeyi yere yıkar...ta ki biri onu kuduz bir köpek gibi vurup yere serene ya da kendiliğinden köpükler içinde yere yıkılana kadar...
Deneyiminizden yalnızca onu yaşayarak değil, onu inceleyerek de ders çıkarırsınız.
Sayfa 111Kitabı okudu
Zayıflık, yalanlarla övgüye değer bir şeye çevrilmiştir, buna hiç kuşku yok.... öç almaya kalkmayan güçsüzlük "iyi kalpliliğe" ; kaygılı uysallık "tevazuya" , nefret ettiklerine boyun eğmek "bağlılığa" ( yani itaati emreden birine- ki ona Tanrı diyorlar). Zayıf insanın zararsızlığı, hatta içinde çokça barındırdığı korkaklığı, kapıda oylanması, kendini eli mahkum beklemek zorunda hissetmesi, "sabır" gibi pohpohlayıcı adlar alır, hatta başlı başına bir erdem olarak anılır; intikam alma beceriksizliğinden intikam almak istememesi, hatta belki de affedicilik olarak bahsedilir... (Ahlakın Soykütüğü Üstüne, 1887)
76 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.