Bulanık çıkmış fotoğraflar gibiydim, görünümsüz
Yalnızdım, karışıktım beni tanıyan kimseler yoktu
Hiç yoktu. içime kapanıktım
Büyük ağaçların altında
Havuzun kırık taşları arasında
Bilmezdim mutluluk nedir
Bilemezdim.
Alıp başımı gitmek isterdim
İsterdim ama, kalırdım.
Radikal takılıyorum son günlerde
Ultra-yalnızlık sokağından geçtiğimden beri
Dün annemin aynasına bir boyunbağı astım
Ve üstüne yapıştırdım on yıl önceki resmimi
Bu kadar bendeki nostalji
Bir şeyler yapıyorum, yürüyorum,konuşuyorum, yemek yiyorum yani her zaman yaptığım işleri sürdürüyorum ama nasıl anlatsam, bir boşluk duygusu içinde.
Sanki içimde derin bir hiçlik var.
“Çok empati kuruyorsunuz Başkomserim, ne dünya bu kadar hassasiyeti kaldırır, ne insanlar bu kadar inceliği... Hakikat çok daha basittir, çok daha acımasız.”
Oğuz Atay Tutunamayanlar'da
"Kollarımı açıp bütün insanlığı kucaklıyorum"
dedikten sonra; Tehlikeli Oyunlar'da
"Bütün insanlığı kucaklamak isterken, neredeyse bu dünyanın altında eziliyordum" diyor..
"İyi insanlar tanıyın,sizi sahiden seven insanlar…
Rüzgar hep aynı yönde esmez çünkü.
Bir gün paranız bitince, güzelliğiniz gidince, şöhretiniz sönünce
Yanınızda olacak insanlar olsun etrafınızda
Gün gelecek herkes;
İçini dökecek bir omuza ihtiyaç duyacak…”
Fakat benim de sevmeye hakkım yok mu albayım?Yok.
Peki albayım.
Bende susarım o zaman. Gecekondumda oturur, anlaşılmayı beklerim.
Fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar sorarım size nasıl?
Kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı?
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi farkedemezsen
Rüzgarların, nehirlerin, kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme, müsterih ol;
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini.
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gök kubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür,
Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.
Nazım bana pek şiir yazmazdı. Vera'ya aşıktı ve ona yazıyordu diyen Galina...
" Senin adını kol saatime yazdım Piraye." diyen Nazım'ın saatinde Vera yazıyordu.
O gün aşk öldü.