Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Co Co

Co Co
@CocoJamboo
4 okur puanı
Mayıs 2020 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Doğacak olan,tüm benliğimi kuşatacak olan şeyden korkuyorum. Yine nerelere sürükleyecek bu sarsıntı beni?
Reklam
...hepimizin üzerimizde ikinci bir ten gibi taşıdığımız, adına bencillik denen şeyden yoksun kişi henüz anasından doğmadı, o ikinci ten öylesine kalındır ki, birinci tenimiz bir evet ya da hayır yüzünden hemen kanarken ona hiçbir şey olmaz. Ayrıca bu kadınların çifte doyuma ulaştıklarını söylemek gerekir, çünkü tehdidin yaklaşmakta olması, önünde sonunda katlanmak zorunda kalacakları aşağılanma, birlikte yaşama yüzünden her koğuşta tekdüze hale gelmiş, dolayısıyla da yosun tutmaya başlamış tensel açlıkları uyandırıp azdırdı.
..... belli belirsiz bir ses, gözlerden süzülüp dudakların kenarına yavaşça akan, orada, insanoğlunun tarifsiz acılarının ve sevinçlerinin sonsuz çevrimini yeniden başlatmak üzere yitip giden gözyaşlarının çıkarabileceği sese benzer bir ses

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Birlikte yaşamanın getirdiği etkinlikleri ve genetik değişmeleri bir yana bırakacak olursak, bilincimizi giderek damarlarımızda dolaşan kanın rengine ve gözyaşlarımızın tuzuna bulaştırdık, bu da yetmiyormuş gibi, gözlerimizi içimize dönük birer aynaya dönüştürdük, sonuçta gözlerimiz, ağzımızla yadsımaya çalıştığımız şeyleri çoğu zaman hiç sakınmadan gözler önüne serer hale geldi.
Yüzünde hiçbir zaman bir tasa, bir düşünce belirtisi görünmez; içinde bir hayat var mı, yok mu anlayamazsınız. Gözleri hiçbir şey üzerinde dikkatle durmaz, hiçbir şey onda bir merak uyandırmaz. Sokakta bir arkadaşı ona rastlar da nereye gittiğini sorarsa, Daireye, çarşıya veya birisini geçirmeye," der. Arkadaşı, "Bırak canım, benimle postaneye, terziye veya gezmeye gel." derse, hemen kabul eder, terziye, postaneye girer ve gittiği yerlerin tam tersine bir tarafa gezmeye gider. Doğduğunu herhalde annesinden başka kimse fark etmemiştir, yaşadığını da pek az kimse bilir; fakat ölümünü kimse fark etmeyecek, öldüğüne kimse sevinmeyecek, kimse acımayacaktır. Onun düşmanı, dostu yoktur. Yalnızca birçok tanıdığı vardır. Belki bu silik kişinin yalnız cenazesi bir ilgi uyandıracak, yolda adamın biri saygı ile durup selamlayacak. belki başka bir meraklıda cenazenin önüne koşacak, ölenin adını soracak ve hemen unutacak. Bu Aleksiyev, Vasiliyev, Andriyev ya da ne derseniz deyin, insanoğlunun yarım, donuk, bulanık, bir hayali, bir gölgesiydi.
Reklam
“ıstırabına sabırla katlanırdı, çünkü sebebini başkalarında değil, kendinde arardı. sevinçleri de yoldan çiçek toplar gibi koparır ve daha solmadan atardı; böylece her zevkin dibindeki acı tortuyu tatmazdı.”
-sanırım yaşamaya bile üşeniyorsun. +öyleyim sanırım. -peki özellikle sevmediğin şey ne? +her şey. bu aralıksız koşuşturma, sıradan tutkular, açgözlülükler, birbirinden üstün olma arzusu, dedikoduculuk, insanı baştan aşağı süzmeler...
Daracık bir yer işgal ediyorum, içinde bulunmadığım, beni ilgilendiren bir işin olmadığı geri kalan boşlukla kıyaslandığında bir damlacık bir yer ve yaşayabileceğim zaman bölümü, benim içinde olmadığım ve olmayacağım sonsuzluk karşısında öyle küçük ki... Oysa bu atomda, bu matematiksel noktada kan dolaşıp duruyor, beyin çalışıyor, birtakım istekler oluyor... Ne saçmalık! Ne boş şeyler!” ....Ben demek istiyordum ki, onlar, yani annemle babam, bir şeylerle uğraşıyorlar ve kendi hiçliklerinden rahatsızlık duymuyorlar, bu durum onlara tiksindirici gelmiyor... bense... ben sadece can sıkıntısı ve öfke hissediyorum.”
....Çok çirkin bir görüntüye, yarısı ezilmiş ama hâlâ sürünüp duran bir solucana bakıyorsunuz. Ben de düşünürdüm, ‘Daha pek çok işin hakkından geleceğim, ölüm de neymiş! Görevlerim var, ben zaten bir devim!’ diye. Şimdi ise devin görevi adam gibi ölebilmek, hoş, bu kimi ilgilendirir ki... Yine de kuyruğu dik tutacağım.”
.....ama kötülüğün sebebini bulmaya çalışarak tırnaklarını kemirmeleri, kahkahadan kırılmama yol açıyor kardeşlerim.İyiliğin sebebini aradıkları yok, öyleyse niye tersini merak ediyorlar ki? madem kimileri iyi insan olmayı seçiyor, madem bundan haz alıyorlar, onlara hayatta karışmam, kimse de bana karışmasın. ama bana karışıyorlardı.Üstelik kötülük bireye özgüdür, sizlere, bana ve tek tabancalığımıza özgüdür ve bizleri yaratan bizim tanrı’dır, hem de gururla ve keyifle yaratmıştır: ama birey olmayan şeyler kötülüğe katlanamazlar, yani devlet ve yargıçlar ve okullar kötülüğe izin veremezler çünkü bireylere izin veremezler
Reklam
Bu köşede yaşayan ve hayalci denilen garip insanların hayatına ilişkin bir şeyler işiteceksiniz. Hayalcinin tam bir tanımını yapmak gerekirse; insandan çok, ara kademede bir yaratık, demek yerinde olur. Oturmak için çoğu zaman cehennemin bucağındaki yerleri seçer. Gündüz ışığından kaçmak istiyormuş gibi, oralara sığınır. Bir köşeye yerleşince de, sümüklüböceğin duvara yapışması gibi, ayrılmak bilmez. Daha doğrusu, bu bakımdan hep evciğiyle birlikte yaşayan kaplumbağaya benzer. İsli, nursuz, sigara dumanı sinmiş ve mutlaka yeşile boyalı şu dört duvara karşı bu bağlılık nedendir dersiniz?
....gemi leşlerinin yüzdüğü bulanık insanlık denizinde bembeyaz bir fenerdim ben. Bir öğün karnımı doyuracağım diye başkasının malını rehine vermek, bu para ile ziflenmek, kendimi rezil etmek, kendi yüzüme karşı bir dolandırıcı olduğumu söylemek, kendi gözlerimi kendimden kaçırmaya mecbur kalmak... Asla! Asla! Ben buna ciddi olarak karar vermemiştim, bu benim aklımdan bile geçmemişti; kırık kopuk geçip giden düşünce kırıntılarından sorumlu olamazdı insan; hele başı müthiş ağrıyorsa, hele başkasının battaniyesini taşımaktan ölmüş bitmişse!
Çevresinde her şey uykuya ve karanlığa gömülmüştü. Başını ellerinin içine almış, ne karanlığı fark ediyor, ne de saatin seslerini duyuyordu. Zihni belirsiz, garip düşüncelerin kargaşalığı içinde kaybolmuştu. Düşünceleri gökte, birbirine bağlanmadan, başıboş dolaşan bulutlar gibiydi. Hiçbirine hâkim olamıyordu. Kalbi ölmüş; bir an için hayatının akışı durmuştu. Eski düzeni bulabilmesi, yeniden yaşayabilmesi için zaman gerekti. ...... İnsan böyle durumlarda ya kaderine boyun eğer ve bünyesi eski düzenini bulur ya da acının ağırlığı altında ezilir ve belki bir daha belini doğrultamaz.
Ve karanlık çepçevre etrafımda pusudaydı; her taraf sessizdi, her şey sessiz. Ama yukarda ebedi musiki, hava, asla susmayan uzak ve sessiz uğultu devam ediyordu. Bu sonsuz, hasta mırıltıya uzun müddet kulak verdim; derken zihnim bulanmaya başladı; şüphesiz, üzerimde yuvarlanan, dünyaların senfonisiydi bu; bir şarkıya bağlamış yıldızlardı...