Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Hilal Özdemir

Hilal Özdemir
@CokFuzuli
Sıkı Okur
880 okur puanı
Kasım 2019 tarihinde katıldı
235 syf.
·
Puan vermedi
·
6 günde okudu
Açlık
AçlıkKnut Hamsun
7.9/10 · 27,7bin okunma
Reklam
160 syf.
·
Puan vermedi
·
7 günde okudu
İnsanın bir sonraki sayfayı merak ederek okuduğu bir kitap bu. Olayın hangi sonla biteceğini kestirmek çok da zor değil. (Yeri gelmişken şuna da değinmek isterim: Bir filmin ya da bir kitabın sonunu öğrenmek, o filmi izlemekten ya da o kitabı okumaktan niye vazgeçirir insanı? Sonunu tahmin ettiği kitabı okumayan insan; okurken alınan zevke, öğrenilen şeylere, ufka katılanlara da pek değer vermiyor demektir. E o zaman insan neden kitap okur?..) Kitaba dönersek başlarda çok sürükleyici bir şekilde ilerlerken sonlara doğru tempo düşüyor. Tam bir hayal kırıklığı ama kitap buna rağmen de iyi. Polisiye yönü o kadar değilse de psikolojik çözümlemeleri ve karakter analizleriyle sarıyor insanı. Ayrıca kitapta müthiş bir atmosfer var ve okuyucuya hemen geçiyor. Karanlık sizi de bunaltıyor, Selma‘nın ani çıkışları sizi de geriyor :) Kitabın ismini de çok beğendim. Kitabın sonlarına doğru “gölge” kelimesinin iyi bir seçim olduğunu göreceksiniz. Finali pek de doyurucu olmayan bu polisiyeyi, okurken size kattıkları hayli hayli yeterli geleceği için şiddetle öneriyorum, özellikle kitap okurken çok sıkılıyorumcular için iyi bir başlangıç. NOT: Kitabı okuduktan sonra filmini de izledim. Kitabı okurken hayal ettiğim yüzlerle filmdekilerin pek alakası yok, bu yüzden filme ısınamadım. Selma hele hiç olmamış. Kitaptaki hareketsizlik tasvirlerle kırıldığından hikaye sürükleyiciliğinden bir şey kaybetmiyordu ama filmde öyle olmamış. İzlerken sıkılıyorsunuz. Kitaptaki atmosfer yarı yarıya tutturulmuş diyebilirim. Kitabı okurken duyduğum heyecanın, filmi izlerken zerresini bulamadım. Filmi izlemenizi hiç tavsiye etmiyorum o yüzden.
Selma ve Gölgesi
Selma ve GölgesiPeyami Safa · Alkım Basım Yayın · 20172,854 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
148 syf.
·
Puan vermedi
·
9 günde okudu
Kitabın çok şık bir dili var. Belki de Doğu felsefesinin nahifliğinin, sadeliğinin getirisidir bu, akıp gidiyor. Farklı kültürlerle tanıştıran bir kitap, Hint kültürü ve Budizm inanışına ait birçok şey öğreniyorsunuz. Bu yanıyla öğreticiliği ikiye katlanıyor. Öncelikle üç yüce edimi tanıyoruz: oruç tutmak, yürümek ve düşünmek. Oruç tutma konusu
Siddhartha
SiddharthaHermann Hesse · Can Yayınları · 202037,8bin okunma
Sonsuza Dönüş Bana öyle geldi ki bu kadın, beş yüz kelime içinde dolaştığından böyle tutarlı kalabiliyor!
Reklam
Sonsuza Dönüş Dilberimizin kurtuluşu, kölelikten evlatlık mertebesine yükselişi, fermanlarla getirilen müslim-gayrimüslim eşitliğinden, hakkaniyet kavramından çok ama çok ötede, neredeyse öte-görüş diye niteleyebileceğimiz bir sıçramanın temel taşıdır. Bu bağlamda da estetiğin kesin zaferidir Dilber'in kurtuluşu. Uzun sürecek bir metnin
Sonsuza Dönüş Elli yılda yaşananların neden bu kadar açık ve seçik ama aynı zamanda neden bu kadar karanlık ve kaypak olduğuna akıl erdiremiyorlar. Milleti temsil edecek yeni bir meclisin kurulması gerektiğinde birleşiyorlar... ama bu yeni düzenin kılıç zoruyla mı, fikir gücüyle mi, din üfürüğüyle mi gerçekleşebileceğini açıkça tartışamıyorlar. Birbirlerine kuşkuyla bakmalarından, daha şimdiden bölünmüş olduklarını varsayabiliriz. ... Efendim bu gençler -unutmayınız ki- her onurlu çıkışın bireysel(ferdi), her uzlaşmanın toplumsal (içtimai) sayıldığı bir toplumda yaşıyorlardı. Adı konulur konulmaz saf değiştiren fikirlerle, dostça bağra basılır basılmaz akrep gibi sokan yandaşlarla. Nitekim -yine dikkatinizi çekeceğim- bu ikili yaşama, bu sayrılık, yüz yıl sonra onları bu yüzden eleştirmeye kalkışan torun-torunlarına da aynı konuşma mantığının taslağını devretti: Önce 'asla ve kat'a'yla -o zamanın deyişiyle- başlayan, sonra sindikçe, sindirildikçe 'ille velakin, 've fakat'la yumuşayan, umulmadık sapmalar, dönekliklerle törpülendikçe 'gelen gideni aratabilir' düğümünde çöreklenen ama yine de 'tarihin geriye döndürülemez çarkı’ gibisinden belirsiz bir umutla soluklanan bir konuşma biçimidir bu. Hem onurlu bir birey hem saygıdeğer bir vatandaş olmak, at üstünde giderken sakız çiğnemek kadar zorlaşmıştır. Ver elini şizofreni!
Gecegezen Kızlar ürperdi birden: "Ben bu gece yola çıktığımda," dedi "her şey yerli yerindeydi." "Sen yola çıktığında gün neydi?" "Akşamdı," dedi Gecegezen Kızlar. "Bin dokuz yüz seksen iki yılının bir yaz akşamıydı." "Bu yaz akşamları da bitmek bilmez zaten, her şeyi alaca karanlığa boyar, yanıltır." dedi İhtiyar.
Gecegezen Kızlar Gece, bedeninden soyulmuş, boşalmış bir iç gömleğiydi. Herkesindi.
Kavalın Parmak İzi Evdeki kan ve kürk kokusu, takma saçlardan çıkıyordu. Hiç şaşırmadı. "Al, hepsini kanıt diye götür istersen," dedi hınçla, bir kahkaha attı. "Git, koş, köy kahvesinde uyuklayan ihtiyar heyetini uyandır, istersen eski engizisyon mahkemesi üyelerinden sağ kalanları topla, mahkemeyi kurdur! Kim inanır bu masala? Koş, koşsana, hiç durma. Senin gibi evden çıkmayan, aklını kitaplarla bozmuş, sakat bir kıza kim inanır? 'Onu kitaplardan tanıyorum.’ mu diyeceksin? ... Dün, son kafile de ayrıldı köyden. ... Ortanca ağabeyim, üç gündür ortalıkta yok. Büyük ağabeyim, son kafilenin başını çekiyordu. Yalnız sesleri var artık. Onlar uzaklaştıkça arkalarında ıslak bir iz kalıyordu. Koşup sokaklara fırlamak, avazım çıktığı kadar haykırmak geliyor içimden: Durun! Ama o haklı: Bana kim inanır?
Reklam
Kavalın Parmak İzi Ona evimize ilk geldiği günden beri inanmamıştım. Gaga burunlu, ince bacaklı, yaşı belirsiz bir adamdı. Sabahları kalktığında gençti: otuz yaşlarında falan. İşe çıkarken, kahveye giderken. Döndüğünde yorgun olurdu: orta yaşın üstünde. Ama geceleri, ortanca ağabeyimle birlikte ‘Köyümüzün mutluluğa, esenliğe kavuşması için sizce neler yapmak gerekir?’ oyununu oynadığımızda, gecelik entarisini giyip takkesini başına geçirdiğinde enikonu ihtiyar bir adam oluverirdi. Sesi de gün boyunca değişirdi yaşı gibi. Uzak adaların çağrısını andırdığı söylenen sesini bana hiç kullanmadı. Benimle konuşurken. O gelmeden önce sabahım çok uzun sürerdi. İneklerimizi sağar, kaymak yapar, kışlık peyniri tenekeye basardım. Sonra bayırı tırmanıp uzaktaki eski hisara bakardım, bütün yorgunluğum geçerdi. Çimenlerin arasına uzanır kitap okurdum. Gün akıp giderdi. Ama o, buyruklar yağdırarak günümü kısalttı, kurduğu oyunlarla gecelerimizi daralttı. Eve getirdiğim kır çiçeklerini, bir dokunuşta ağusuyla soldurdu. Kedimi evden kaçırttı.
Kavalın Parmak İzi "Sorular soran insanları severim," dedi Yabancı bana. "Sana kızmadım. Kuşku, insanı insan yapan başlıca özelliktir.”
Kavalın Parmak İzi "İşte!" dedi Yabancı ansızın sertleşerek. "Sizi bu çevreye hapseden, dünyadan uzak tutan ögelerin başında şu doygunluğunuz geliyor. Kendi içine kapalı bütün Orta Çağ toplumlarının en büyük özelliğidir bu. Tembelliği tokgözlülükle karıştırıyorsunuz. Ama suç sizde değil tabii, sizi..."
4.350 öğeden 4.261 ile 4.275 arasındakiler gösteriliyor.