Muhammed Attar'ın tasavvufi eseri olarak lise edebiyatında onlarca kez karşılaşmışsınızdır artık merak edip okumak isteyenlere spoiler vermeden aktarayım. Kitap giriş methiyesi, esas olay ve yan hikayeler şeklinde farklı bölümlerden oluşuyor. Methiye kısmı son derece sıkıcı ve günümüz insanına hitap etmeyen kısım. Yan hikayeler ise kullanılan sert üslup ile adeta kafana vura vura nasihat etmek için yazılmış çoğu zaman bu üstten bakıştan rahatsız oluyorsun. Kitabın esas kısmı alegorik olarak otuz kuşun efendileri Anka kuşu'na ulaşmak için çıktıkları yolu, aynı zamanda insanın kendi içindeki yolculuğu sembolik olarak işleyen kısımdır.
İşte bu esas mevzu kitabın tek güzel kısmı. fakat aralara durmadan parazit gibi farklı mevzular giriyor ve sona yaklaştıkça bu iyice sıkıcı hale geliyor. Aralardaki kopuk ve sürekli tekrara düşen yan hikayelerin hiç olmamasını veya ana olayın içine yedirilmesini dilerdim. Sonlara doğru epey bi atladım kitabı, o kadar çok tekrar düşülmüş ki atladığım kısımlardan hiçbir şey kaçırdığımı sanmıyorum. hatta yarım bıraktım o sırada vurucu kısmı kaçırdığımı farkedip tekrar döndüm. Kısacası aralardaki bir sonuca bağlanmayan sırf öğüt vermek adına yazılmış kısa hikayeler kitaptaki esas olayı çok bölmüş, adeta harcamış. Hikayelerin çoğunun ana olaya hiçbir katkısı yok. Dönemin tasavvuf ilkelerini fazlasıyla karşılayan bir kitap fakat günümüz insanına daha çok hitap etmesi ve daha felsefik bi boyut kazandırmak için sadeleştirilmiş bir versiyonu olmasını isterdim.
Öncelikle 'sayfa yayınları' ve çevirmeni Hasan ilhan'dan uzak durmanız gerek. Korkunç bir çeviri, türkçeye değil arapçaya çevrilmiş gibi tonla eski püskü, anlaşılmaz kelime. Bu sizi okumaktan soğutmaya yeter.
Kitaba gelirsek "kadınlar üzerine" bölümünü söve söve okudum söyleyeceklerimden diğer tüm felsefi kişiliğini