Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Deniz Eliaçık

Sözlerim uçuyor havaya, ama düşüncem yerde; Öz olmayınca söz yükselmiyor göklere!
Reklam
“Gözyaşı… Gerçi saklamaya çalıştınız gözyaşınızı, ama ben farkettim. Erkeklere yakışmayan bir şey bu, duygulanmaktan utanmak… Bu da bir çeşit gururdur, ama sahtesi… Bazen zekalarından utansalar daha iyi ederler. Sık sık yanılıyorlar çünkü.
Sayfa 262Kitabı okudu
İşin aslı, kendi kendini yönetme alışkanlığını tamamen terk etmiş insanların, kendilerini kimin yöneteceğini doğru seçmeyi nasıl başarabileceğini anlamakta güçlük çekiyorum. Hizmetkarlardan oluşan bir halkın yapacağı seçimlerden özgürlükçü, enerjik ve bilge bir hükümetin çıkabileceğine inanmak mümkün değil.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bir yandan refah eğilimi sürekli artarken hükümet de giderek tüm refah kaynaklarını ele geçirir. Dolayısıyla insanlar iki farklı yoldan köleliğe doğru ilerlerler. Kendi rahatlarına düşkün olmaları onları hükümet işlerine bulaşmaktan alıkoyarken refaha düşkünlükleri de onları yönetenlere giderek daha bağımlı kılar.
Toprağın buğday ekmek için demirle kazıldığı sırada hissettiklerini yaşadı; toprak o an sadece yaranın acısını duyumsar; tohumun filizlenmesi ve meyvenin neşesi çok sonra gelir.
Sayfa 796Kitabı okudu
Reklam
Bir yangın kuşkusuz her yanı aydınlatabilirdi, ama neden günün doğması beklenmiyordu? Bir volkan aydınlık yayar ama seher daha iyi aydınlatır.
Sayfa 767Kitabı okudu
Günah karanlık ruhlarda işini daha kolayca görür. Suçlu günahı işleyen değil, karanlığı yaratandır.
Eskiden bildiğimiz hiçbir dil halimize yetmez olunca kendi dilimizi inşa ettik.
Mesele şu: Dini, tarihi, ahlaki, felsefi, hangi bakımdan olursa olsun bir gözlem konusu olarak ele alınca, bütün varlıklar gibi insanın da tabi olacağı zorunlu yasalarla karşılaşırız. Ve buna bilinçle bakınca kendimizi özgür hissediriz. Bu bilinç akla bağlı olmayan, apayrı bir kendini bilme kaynağıdır. İnsan akılla kendi kendini gözlemler ama kendini ancak bilinciyle bilir.
1) İktidar nedir? 2) Halkların hareketlerini doğuran hangi kuvvettir? 1) İktidar belli bir kişinin öbür kişilerle ilişkisidir ki, burada bu kişi ortak eylemlerin düşüncelerini, tasarılarını, mazeretlerini ne kadar çok ifade ederse bu harekete o kadar az katılır. 2) Halkların hareketini doğuran iktidar ve düşünsel eylem, hatta tarihçilerin sandığa gibi, bunların bir araya gelmesi değil, olaya karışan “bütün” insanların eylemidir ve bu insanlar her zaman o şekilde birleşirler ki, olaya doğrudan doğruya en çok karışanlar en az, en az karışanlar en çok sorumluluk taşırlar.
Reklam
Ama insanlığın amacının özgürlük, eşitlik, aydınlık ya da uygarlık olduğu hiçbir şekilde kanıtlanamadığına ve kitlelerin yöneticilerle, insanlığın aydınlatıcılarıyla bağı ancak kitlelerin iradelerinin daima en göze çarpan kişilere verildiği yolundaki faraziyeye dayandığına göre, göçen, evlerini yakan, çiftini çubuğunu bırakan, birbirlerini öldüren milyonlarca insanın eylemi, evlerini yakmayan, toprakla uğraşmayan, soydaşlarını öldürmeyen beş-on kişinin eylemini ele almakla hiçbir zaman ifade edilmez.
Ona göre bütün yaratılış dingin bir su yüzeyi gibiydi, tıpkı kendi havuzunun yüzeyi gibi. Zamansız bir rüzgar çıkmış da üstünde geçici dalgalanmalar, buruşuklar, kıvrımlar yaratmıştı. Rüzgar dindi mi, bütün varlıklar kendi asılları olan Nirvana’ya, ebedi yokluğa dalıyorlardı. Yaşam, ölüm, mutluluk, mutsuzluk, bunların tümü geçici bir dalga, bür mevhumdu. Nirvana’nın yokluğuna karışan bir geçit köprüsüydü. Heva ve hevesle su yüzeyinden geçen bir rüzgarın esişiydi.
Dokunsal algı bakıştaki estetik mesafenin sonu, hatta bakışın sonudur. Mesafesizlik yakınlık değildir. Yakınlığı yok eder daha ziyade. Yakınlık mekan açısından zengindir, mesafesizlik ise mekanı yok eder. Yakınlığa uzaklık nakşedilmiştir. Bu nedenle de geniştir.
Bilgi ve enformasyondaki azlık pek çok durumda daha fazlayı elde etmemizi sağlar. Dışarıda bırakma ve unutmanın olumsuzluğunun üretkenlik sağlaması hiç de seyrek rastlanan bir durum değildir. Şeffaflık toplumunun ne enformasyonda ne de görüş alanında boşluğa tahammülü vardır. Ama gerek düşünce gerekse ilham boşluğa gerek duyar.
İnsan ruhu, görüldüğü kadarıyla, ötekinin bakışından uzak, kendi başına kalabileceği alanlara ihtiyaç duyar. Geçirgenlikten yoksun olma gibi bir özelliği vardır. Bütünüyle ışıklandırılması yanmasına ve bir tür ruhsal tükenişe (burnout) yol açacaktır. Sadece makineler şeffaftır. Hayatı hayat yapan kendiliğindenlik, olay, doluluk ve özgürlük şeffaflığa izin vermez.
43 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.