İnsanlar can sıkıntısını muazzam bir prodüksiyon haline getiriyorlar... anlamsızlığı karşı anlamsızlık... ormanlarda dört dönen, sahil boylarında gezinen, koyaklara dalıp ovalardan çıkanlar, bildiğiniz gibi de günbegün iki milyara yakın insan durmadan etrafta koşuşturuyorlar... halkuki temelde kendini sadece yemek ve uyku için yormak yeterli...
Hız düşkünleriyiz, bu yüzden yaratıcıyız...hız hummalarında acılar çekiyoruz, anlıyor musunuz, ama bu kafamız yerinde demek değil, yerinde değil demek de değil... kafamız yerinde mi, değil mi, bilmiyoruz...
Okurken tek kelimesini kaçırırsam bu kitabı anlayamam düşüncesiyle okuduğum için başta yordu beni ama bu yorgunluğa kesinlikle değdi.
Camus'un diğer kitaplarından biraz farklı, her öykü bir romanın girişi gibi, bu girişte hem gelişme hem son var birden öykü bitiyor, tek tek şahane romanlar olabilirdi aslında.
Öykülerin kimisinde büyülü soyut
Azıcık yolunu şaşırmış iyi insanları dine döndürmek, bizim papazların zavallı ülküsü buydu işte, bunca güçleri olup da bunca az şey göze aldıkları için küçümsüyordum onları, inanç yoktu bunlarda...
Bir şeyi adlandıramıyor olmak iç huzursuzluğun şaşmaz bir belirtisidir... Etki ortadadır ama yeri tespit edilemez, ne işaretine kavuşur ne adına; delip geçicidir ama yine de benim belirsiz bir alanıma konar...