Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Edanur demirkılıç

Edanur demirkılıç
@Edanurdemirkilic
11 okur puanı
Ocak 2020 tarihinde katıldı
Hayatta sürekli hatalar yaptınız ve genellikle de yanlış inançlarımızın kurbanı olduğumuz hususunda haklısın. Ama mutluluk yanlış tasavvurlarımıza dayanıyor diye her türlü mutluluktan vazgeçmek zorunda olduğumuz anlamına mı gelir bu?
Reklam
Bilinç seviyesi ne kadar düşerse fanatiklik de o ölçüde artar.
İnsanın ruhu, zihni ve tutkuları eğer o büyük engel olmasa bir kartal misali uçmasını sağlayabilirdi. Bu büyük engel tüm zayıflıklarıyla kendi vücudumuzdur. Çünkü vücudumuz miskinliğe ve rehavete meyillidir. Hedefe giden yolda karşılaştığımız zorluklar onu korkutur.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Geleceğe dair olasılıklar son derece fazladır ve bu gerçek insanların hoşuna gitmemektedir.
Belki de bu tür şeyler bizim düşündüğümüz şekilde gerçekleşmeyecektir. Fakat hayal kurabilecekken neden tahminlerde bulunalım ki?
Reklam
Her şey benden önce olmuşsa, bana olacak bir yer, durum kalmıyor muydu? Bana ait tek kişilik bir iskemle, oda yok muydu bu dünyada?
O zaman olsaydı,hemen uygun bir uğraş buluverirdim kendime,özellikle de,”güzel ve yüce her şeyin onuruna içerdim! Önce, kadehime gözyaşlarımı damlatarak,sonra da onu her güzel ve yücenin onuruna kaldırıp içmek için hiçbir fırsatı kaçırmazdım.
Çok gülen insanların, yüreğinde keskin bir acı saklıdır.
Yaşam, her vakit bulanık ve ağır ağır akan, çamurlu bir ırmak gibi hiçbir değişikliğe uğramaksızın geçip gitmeyi sürdürüyordu eskiden beri.
Reklam
Başkalarıyla konuşurken dikkatli ol! İnsan her zaman dikkatli olmalı başkalarına karşı. Gerçekten herkes birbirinden tiksiniyor. Kişi salt kendi kıskançlıkları ve istekleri için yaşıyor çağımızda. Her biri büyük zevk alıyor kötülük yapmaktan. Eğer onlara açılacak ve onlara ilişkin yargıda bulunmaya başlayacak olursan, senden tiksintiyle uzaklaşıp seni yok etmeye çabalayacaklardır.
İnsanlar, sürekli korkunun tutsağı olduklarından ve olacaklarından, bu böyle devam ettiği sürece, dere kıyısındaki söğüt ağaçları gibi çürüyüp yok olmaya mahkumdur.
Gelibolu’nun ayazı yamandır. Hiç acımaz, çarpar insanı. Gelibolu’nun ayazı serttir. Ege’den hiç beklenmeyecek ka­dar hırçındır, insafsızdır. Uğultulu seslerle ürkütücü bir hikâye anlatarak dolaşan rüzgâr insanı döver, hırpalar. Sessiz ve incecik yağan erken bahar yağmuru, rüzgârın anlattığı ürkütücü hikâyeyi anlamış kadar içini titretir insanın. Rüzgârın anlattığı hikâye, bunu daha önce hiç duymamış, hiç bilmemiş olanları bile etkiler, hüzünlü bir iz bırakır ziyaretçilerde. Geli­bolu’nun rüzgârı yorar, yalnızlaştırır. Gelibolu’nun ayazı ya­man ve ürperticidir. Yabancılar bunu anlamaz, bu kadar Doğu-Akdeniz’de ayazın bu kadar sert olabileceğine inanmazlar. An­cak Çanakkale’nin yerlileri bilir ayazının sertliğini. Gelibolu Yarımadası ayazın en yaman vaktinde; erken baharda çarpar insanı.
Ben olsam böyle kritik bir durumda ancak üzerinden zaman geçince değerlendirmek üzere havada kuruturdum. Islanmış bir kağıdı tekrar okuyabilmek için en iyi yöntem budur.
Gerçeğe giden yol hep zordur. Çünkü işin içinde daima insan faktörü denen yanıltıcı bir öğe vardır.
37 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.