İnanın nasıl anlatsam bilemiyorum, bu kitap anlatılmaz yaşanır desem yeridir, isminin Jean Baptiste Clamence olduğunu düşündüğümüz baş karakterin kendini anlatmasıyla başlıyor ve sürüyor. Ama öyle bir anlatım ki hayran kalacağınıza şüphem yok.
Bu kişinin narsisizmi ile zaafları arasında gidip gelişini görüyoruz bu eserde, tam anlamıyla varoluş çığlıklarını. Bazı düşünceleriyle taban tabana zıt olduğumuzu düşünsek de, bazı düşüncelerinde kendimize çok büyük benzerlikler bulup, bir düşünce kuyusunun içine düşebiliyoruz; çünkü bu sahip olduğumuzu farkettiğimiz özellikler bizi ölesiye rahatsız ediyor.
“Daha iyisi, kendi kendinizi yargılamaya kışkırtıyorum sizi; bu da beni; aynı derecede rahatlatıyor. Ah azizim, garip, zavallı yaratıklarız biz; hayatımıza şöyle bir dönüp baksak, şaşıracak, ürkecek ne çok şey buluruz, bilseniz!” diyor ve bunu yapmaya sevkediyor insanı, karakter.
Kendimi yeniden sorguladığım, özgürlük, kölelik, suçluluk, suçsuzluk kavramları üzerine yeniden düşündüğüm, beni yorduğu kadar mutlu eden, yüzümde buruk bir gülümsemeyle okuduğum bir kitap oldu.
Beni etkileyen bir alıntıyla incelememi kapatmak istiyorum:
“Evet, bu dünyada savaşabilir, sevişme taklidi yapabilir, insanlara eziyet eder, gazetelerde boy gösterir ya da sadece yün örerken komşunuzu çekiştirebilirsiniz; ama birtakım durumlar var ki, o durumlarda, devam etmek, sadece, devam edebilmek, insanüstü bir şey.”
Devam edebilmemiz dileğiyle...