Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana, dünyada başka türlü bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin.
İnsanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rasgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar.
İtiraf etmekten söz etmiyorum. İtiraf, ihanet değildir. Ne söylediğin ya da ne yaptığın önemli değil; yalnızca duygulardır önemli olan. Beni seni sevmekten caydırırlarsa, işte o zaman gerçekten ihanet etmiş olurum.
...Hayatı boyunca yol kesip insanı ilmin anahtarını edinmekten alıkoyan iki şey vardır: Kara duman bulutuyla gözlerine mil çeken utanç ve her tehlikenin, böylelikle her türlü hazza ulaştıracak cesur eylemin önünü de kesen korkudur başa bela.
Hayat da tiyatro oyununa benzer bir şeydir, maskesi düşene kadar herkes bu oyunu sürdürür. Hayattır nitekim insanlara olduklarından farklı roller biçen: Az önce morlar kuşanmış bir kral olan bir bakarsınız paçavralar içinde bir köle oluvermiş. Bir yanıltmacadır sürüp gider, ama bir komediden de farklı bir şey beklenmez doğal olarak.
Kitaplar işe yaramıyor. İnsanın yanında olacak birine ihtiyacı var... Sana bir şey diyeyim mi? İnsan çok uzun süre yalnız kaldı mı hastalanır, yalnızlıktan hastalanır.
... Sana saçma sapan şeyler söyleyebilir, bunların hiç ama hiç önemi yoktur. Önemli olan konuşmaktır. Birisiyle birlikte olmak. Önemli olan budur işte.