- Sen galiba yaşamın boyunca hiç kimseyi sevmedin. Aşkın ne demek olduğunu bilmiyorsun.
- Nasıl kimseyi sevmedim? Sen benim ne zaman sevda işlerinden uzak kaldığımı gördün?
- Bana göre insan nasıl dünyaya bir kez geliyorsa, yaşamı boyunca da bir kez sever. Gerisi gönül eğlendirmektir. Eğer gerçekten sevmiş olsan bana "üzüldüğün şeye bak" demezdin. Demek sevdiğini yitirsen hiç üzülmeyeceksin.
Tabii bunda en büyük pay, David Bowie'nin o genç adama şekerli çöreklerden ısmarlaması ve ona paranın satın alamayacağı bir şey vermesiydi: Biraz sempati ve anlayışlı yaklaşım.
Sağlam ve gelişmiş mekanizmaya sahip, çevrenin değişen koşullarına itaatkâr bir kesinlikle tepki veren hassas ve gözlemci bir kişi, doğrudan algılanması güç tehlikelerden kurtulmasını sağlayan, üstün bir mekanik duyuyla donatılmıştır.
Sekiz yaşına kadar zayıf, ikircikli bir kişiliğim vardı. Karar verip arkasında duracak güçten yoksundum (...) Bir keresinde meşhur Macar yazar Josika'nın "Abafi" isimli romanına denk geldim. Bu kitap o zamana dek içimde uyuyan irade gücümü uyandırdı...
"Şu tarafta," dedi Kedi sağ patisini sallayarak, "bir Şapkacı yaşar, şu tarafta ise," diğer patisini salladı, "Mart Tavşanı yaşar.Hangisini istersen onu ziyaret edebilirsin,sonuçta ikisi de deli."
"Ama ben delilerin arasına karışmak istemiyorum" dedi Alice.
"Başka çaren yok," dedi Kedi, "buradaki herkes delidir.Ben deliyim.Sen delisin."
"Benim deli olduğumu nereden biliyorsun?" diye sordu Alice.
"Deli olmalısın, " dedi Kedi "yoksa buraya gelmezdin."
Kendini başkalarına göründüğünden ya da görünebileceğinden farklı biri olarak görme ki, başkaları da seni başkalarının gözünde başka biri olmaya çalışan başka biri olarak görmesin.
Durumumun korkunçluğu nedeniyle, bir Siyah Ben ve bir de Beyaz Ben olmak üzere, bu iki parçaya ayrılmayı en azından denemek zorundaydım, çevremi saran o korkunç hiçliğin altında ezilmemek için.