bana nasıl söylemezsin? onu tanımıyormuş gibi davranıyordun.
tanımıyorum, diye yanıtladı çabucak. o pembe saçlı amigo kızı tanımıyorum. ben sadece oyuncak bebek koleksiyonu yapan şapşal bir kız tanıyordum.
Defne'nin etrafımdaki heyecanlı varlığı da beni ayrıca eğlendiriyor. "Emre gelecek, değil mi?" diye soruyor bir kez daha.
"Geleceğini söyledim ya."
"Hemen de kızıyorsun," derken sesi küskün geliyor. Elimde tabaklarla mutfaktan çıkmak üzereyken iç çekip arkama bakıyorum. "Ondan bu kadar hoşlanıyorsan neden söylemiyorsun?"
"Söylüyorum." Yüzüne bakmaya devam ettiğimde omuz silkiyor. "Yani, tam olarak senden hoşlanıyorum kelimelerini kullanmıyor olabilirim ama sürekli hey dostum, sen benimsin sinyalleri yayıyorum. Daha fazlası için beni biraz cesaretlendirmesi gerekiyor."
Bir insan hem kalpağı hem silindir şapkayı hem panama şapkayı hem hasır şapkayı hem klark şapkayı hem melon şapkayı hem fötrü hem kasketi, böylesi eşdeğer yakışıklılıkla taşıyabilir mi...
O taşıyordu.
Espriliydi.
Türk Dil Kurumu'nun kurucu üyelerinden olan şair Celal Sahir Erozan son yazdığı şiirini okuyordu...
Boş, boş, boş
sokaklar boş
meydanlar boş
dükkânlar boş
her taraf boş
ufuk boş
toprak boş
Mustafa Kemal dayanamadı...
"Ne o Sahir, bu şiiri nüfus sayımı gününde sokağa çıkmak yasakken mi yazdın" dedi, kahkahayı patlattı