"Bir şeylerden kaçar gibisin.
Soluk soluğa ama hiçbir şey anlatmayacağına yemin etmiş gibi sakinsin.
Gitmek istediğin belli bir yer yok ama kalmak istemediğinden artık eminsin.
Sadece biraz olsun herkesin ve her şeyin susmasını istemişsin.
Kendini duyabilmek için."
Yoksa bağışlanmak böyle mi tomurcuklanıyordu? Gürültülü patırtılı bir veda töreniyle değil de, eşyalarını sessizce toplayıp bir gece yarısı, habersizce sıvışarak mı?
O kendisi olmak için beni unutmaya belki muhtaç! Fakat ben ancak onun sayesinde biraz kendim olabiliyorum. Bu, belki de onun için hiç anlayamayacağı bir şey. O benim kaderimi bitmiş biliyor ve bunda haklı! Fakat ben onun kaderi üstüne acz için de titriyorum
Aşkın kötü tarafı insanlara verdiği zevki eninde sonunda ödetmesidir. Şu veya bu şekilde… Fakat daima ödersiniz.. Hiçbir şey olmasa, bir insanın hayatına lüzumundan fazla girersiniz ki bundan daha korkunç bir şey olamaz…
En iyisi düşünmemekti. Kaçmaktı. Kendi içime kaçmak. Fakat bir içim var mıydı? Hatta ben var mıydım? Ben dediğim şey, bir yığın ihtiyaç, azap ve korku idi.
Fakat neyi anlatabilirdim? İnsan neyi anlatabilir? İnsan insana, insanlara hangi derdini anlatabilir? Yıldızlar birbirleriyle konuşabilir, insan insanla konuşamaz.
Bak doktor, dedim. Benim hiçbir şeyim yok. Sadece talihsizim. Başıma durmadan münasebetsiz işler gelir. Bu talihsizlik beni daha nereye kadar götürecek, bilmiyorum.