Büyükler sayılara bayılırlar. tutalım, onlara yeni edindiğiniz bir arkadaştan söz açtınız, asıl sorulacak şeyleri sormazlar. sesi nasılmış, hangi oyunları severmiş, kelebek biriktirir miymiş, sormazlar bile. kaç yaşında, derler, kaç kardeşi var? kaç kilo? babası kaç para kazanıyor? bu türlü bilgilerle onu tanıdıklarını sanırlar.
deseniz ki: "kırmızı kiremitli, güzel bir ev gördüm. pencerelerde saksılar, çatısında kumrular vardı". bir türlü gözlerinin önüne getiremezler bu evi. ama "yüzbin liralık bir ev gördüm" deyin, bakın nasıl: "aman ne güzel ev" diye haykıracaklardır.
Benim gibi insanları yok edecekler, yaşamak için birazcık hava bile bırakmayacaklar. Peki nereye kaçmalı? Dünya bize kapılarını kapatacak, bense yabancı ve düşman olarak hor görüleceğim bir devletin tutsaklığında yaşamayı istemiyorum.
Kendi canına kıydığını öğrenmek beni o kadar da şaşırtmamıştı.Bazı insanların mutsuzluğu, diğerlerinin aşkı hissettiği gibi hissettiğini biliyorum artık: mahrem, yoğun ve karşılık beklemeksizin.
Markos,biliyor musun,insanların bu kadar geç kavraması çok tuhaf.İstedikleri şeylere göre yaşadıklarını düşünüyorlar.yaşamlarına isteklerine göre yön verdiklerini.Oysa işin aslı,onları yönlendirilenler,korktukları şeyler. 'istemedikleri' şeyler.
Baylar,yemin ederim, herşeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır.Hemde tam anlamıyla gerçek bir hastalık.Fazlasıyla bilinçli olmak , bilincin her türlüsü hastalıktır.