Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Muhammet İkbâl

Renklerden renksizliğe kaçış...
İçimde dışarı çıkmak için uygun fırsatı kollayan anlamsız bir öfke var. Ya da kırgınlık. İnsana, insanlığa, yaşama, yaşantılara... Adını ne koyar sınırlarını nasıl belirlerseniz artık... Belki de alelade bir depresyondan kaynaklanıyordur bu söylemler, bil(e)miyorum. Ancak eşkaza fırsat bulur ve dışarı çıkarsa bu öfke, işte o zaman gerçek manada
Reklam
Entelektüel yobazlık
Bu platformda bir kitle var; edebiyat alanında okuduğu eserleri muhtelif bir çok alanda fikir beyanında bulunmak için referans olarak kullanıyor. Uzmanı olunmayan bir alanda, bu kadar cüretkar davranmak Twitter gurmelerine has bir tavır. Belki biraz da beden tehşirinden yahut ses güzelliğinden üne kavuşmuş olan antisanatkarların her konuda ahkam kesme cehaletidir. Ancak kesinlikle entelektüel bir tavır değil ve buraya da yakışmıyor. Bu tavrın altını çizdikten sonra düşünce tarihinde yer edinmiş düşünürlerin popüler kitaplarına edebiyat kitabı muamelesi yapan ve dolayısıyla paradigma kurabilecek kadar üst seviye düşünürlerle absürt bir özdeşim kurarak sanki onların temsilcisiymiş gibi düşüncelerini metalaştıran bayağı okuyucuları da tenkit etmekle yetiniyorum. Bu iki tavır, ziyadesiyle mide bulandırıyor. Bakış içten dışa olan bir eylemdir ve insan biyolojisiyle alakalıdır. Ancak görüş, içten içedir ve tamamıyla bilişseldir. Hal sebepten insan, önce kendini sonra ötekini bilebilmek çabasına girmelidir. Ve ancak sonra görüş sunmalıdır...
Toplumun(topluluğun) gelişmişliğini nasıl anlarım?
Gelişmemiş müslüman toplumlarda peygamberin "Nezir" (uyarıcı/tehdit edici) yönü ön plana çıkar; gelişmiş toplumlarda ise "Beşir" (müjdeleyici) yönü ön plandadır. Çünkü gelişmemiş zihne sahip insanları ancak ceza ile dizginleyebilirsiniz. Aynı durum laik hukukta da geçerlidir. Gelişmiş toplumların ceza hukuku çerçeve niteliklidir (kadifikasyoncu-yapısal); gelişmemiş toplumlarınki ise kazuistiktir (ayrıntılı). Gelişmemiş toplumlarda devlet yahut inanç güçlü ise düzen vardır; inanç veya devlet güçsüzse kaos vardır. Çünkü kurallara uymak direkt kural koruyucudan korkmakla ilgilidir. Gelişmiş toplumlarda ise kurallara içsel bir güdülenme ile uyulur. Bu haseple bir toplumun gelişip gelişmediğini camilerindeki (mabedlerindeki) vaazlarından ve yasalarındaki ayrıntılı müeyyidelerinden anlayabilirsiniz...

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Sezgi (Keşf) ve İslam dininin Maksadı
İslamî düşüncede lafızcılar (fukaha, ehl-i hadis) hariç, bütün düşünce ekollerinde bilgi üç sınıfta ele alınır. Her sınıf, bir üste göre daha az güvenilirdir. Sınıflama şöyledir: duyu bilgisi, akıl bilgisi, keşf bilgisi (sezgi/ mütevatir haber de buraya dahildir). Bu epistemoloji, dindarın dine inanmak ve pratik uygulamalarını yerine getirerek
Muhammet İkbâl

Muhammet İkbâl

@Muhammetikbal
·
21 Mart 10:12
Gazzali Epistemolojisi
"Allah beni bu hastalıktan kurtardı, zihnim tekrar sağlığına ve dengeye kavuştu; bu sayede zorunlu akli bilgiler tekrar geçerli ve güvenli hale dönerek kesinlik kazandı. Bu durum, mantıki deliller getirmek ve söz düzenlemekle değil, yüce Allah'ın kalbe bıraktığı bir nurla oldu. O nur, birçok bilginin anahtarıdır. Eğer bir kimse [ilmi] keşfin sadece kitaplarda yazılı delillere bağlı olduğunu sanırsa, yüce Allah'ın geniş rahmetini daraltmış olur." Gazzali
Sayfa 317Kitabı okudu
Sevmek mi ihtiyaç, sevilmek mi?
Sevgi bir ihtiyaç, hem de temel bir ihtiyaçtır. Ancak toplumdaki anlayışın hilafına "sevilmek" olarak değil "sevmek" olarak davranışta tezahür eder. Yani insan sevilmeye değil, sevmeye muhtaçtır. Zira insanın tanrısal yönü (ruh) ancak sevmek hasleti ile gelişim gösterebilir. Sevilmek arzusu ise bu yönün gelişimindeki en büyük engeldir. Çünkü insanı kibre yahut hedonist bir karaktere dönüştürebilme kudretine sahiptir ve çoğu zaman da bu gücünü kullanır. Bu yüzden insan, kendisini sevecek bir dost bulduğunda değil; kendisinin sevebileceği bir dost (sevgili) bulduğunda hakikate erer. Çünkü böylece sevgi taşacak (sudur) imkanı bulmuş ve insan bir'i sevmekten, birlik'i sevebilme istidadına kavuşturmuştur. Bu kavuşma, rahmani edimin cismani suretteki en yetkin tecellisidir. Bu haseple sevilmek değil, sevmek insan ruhunun en temel ihtiyacıdır. (Not: ruh doğası gereği tanrısal olana kavuşmak ister.)
Reklam
Assasins/Haşşaşiyyun
Sünni ekolü, İslam Dininin ortodoks öğretisi kabul ettiğinizde heteredoks bir konuma düşen ismailî düşüncenin en radikal kolu olan Nizariyye; aslında sadece sünnilere (özellikle selçuklu devletine) karşı eylemler yapan anarşist bir yapı değildi. Hristiyan dünya için de korkulu bir rüyaydı. Öyleki Marco Polo, Hassan Sabbah'ın fedailerinin Kudüs Haçlı Devleti'nin en kilit komutanlarına suikast düzenlemekle kalmayıp Tapınak Şövalyelerinin üstatlarına suikast düzenleyebilecek kadar güçlü olduklarından da bahseder. Bu gücü biz zaten Selçuki devleti Hacesi Nizam-ı Mülk ve Sultan Melikşah'ı öldürebilmelerinden biliyoruz. Ancak önemli olan, sünni perspektiften bakıldığında haşşaşilerin sadece sünnilerle mücadele ettiğini, bu uğurda hristiyan dünya ile ittifak kuracak kadar müslüman (sünni) düşmanı olarak göstermenin nasıl hatalı bir bakış açısı olduğunu anlamak. İdeolojik kavrayışlar, çoğu zaman fikirlerini tabulaştırmak için muarızlarına iftiralar atmaktan çekinmiyorlar. Bu yüzden Gazzali'nin değişiyle "bütün bilgilerimden şüphe etmeliyim, tâki şüphesiz bir bilgiye ulaşana dek.." diyebilmek, gerçek bir tarih okuyuculuğu için elzem gibi duruyor...
Muhammet İkbâl

Muhammet İkbâl

@Muhammetikbal
·
19 Mart 22:50
Assasins - Haşhaşiler
Hasan Sabbah'ın gözü kara fedaileri sadece rakip Müslüman yöneticilerinin değil, aynı zamanda Haçlı seferlerinde tayin edici rol oynayan Hıristiyan komutanların da korkulu rüyası olmuşlardı. Birçok Hıristiyan savaşçının suikasta uğramasının ardından Avrupa'da örgüt hakkında birçok hikâye ve efsane anlatılmış ve bunlar, "Dağın Şeyhi'nin emrinde ölümü göze alan suikastçılar" (Latince asissinos) olarak anılmışlardır. Asissinos te- rimi Ingilizceye Assasins olarak geçmiş ve ilerleyen süreçte bu sözcük, telaffuzu bozularak "Haşşaşiler" olarak anılmaya başlanmıştır.
Sayfa 312 - İsmailiyye akımı hakkındaki etraflı bilgi için bkz. Farhad Daftary, Muhalif İslamın 1400 Yih, İsmaililer Tarih ve Kuram, Rastlantı Yayınları, Ankara, 2001, s.370 vd.Kitabı okudu
Çürüyoruz
İğnenin ucu kendisine batınca sesi çıkmaya başlayan Fetö artıklarından da; sırf menfaatine diye adaletsiz durumları dini söylemlerle meşrulaştırmaya çalışan din adamlarından da iğreniyorum. Normalde umursamadığı halde siyasi prapagandaya dönüşebilecek problemleri gündeme taşıyan ve bu şekilde muhalif olan muhalefetten de; sadece işine geleni duymak ve görmek için kırk takla atan yandaş seçmenden de nefret ediyorum. Hayattaki tek amacı egosunu tatmin etmek olan bu haseple tanınmış olanlarla özdeşim kurarak kendisini kaf dağının üstünde gören kibir abidelerinden de; sanki hiçbir şeyi umursamıyormuş gibi salaj kıyafetlerle takılan hatta buna dini bir yaşantı ile süslemeye çalışan ve arka yüzde "ben bunları aştım" mesajı vermeye çalışan softalardan da tiksiniyorum. Akademik diplomalarını bir bilinç sıçraması alameti sayan ve insan türünü diploması ile aştığını zanneden diplomaperestlerden de; "okul okumayıp zengin oldum" söylemini hayatının mottası yapan ve her konuşmayı buraya çekerek kazandığı paralardan övünerek hayatın yegane gayesinin para kazanmak olduğunu söyleyen gurmelerden de hazz etmiyorum. Bu devlet, ekonomisi ve askeri kuvvetleriyle gelecekte kendine yer bulabilecektir ve fakat o devlet, ahlak ve nezaketten yoksun olarak içi boş bir kara parçasını ifade edecektir...
Minnet İletisi
Çok düşünceli bir platform burası. Uygulamayı premium kullanmamıza rağmen yinede bizi düşünüp reklamlardan mahrum bırakmayan sevgili
1000Kitap
1000Kitap
1000Kitap Destek
1000Kitap Destek
ekibini canı gönülden selamlıyorum. Allah tuttuğunuzu ateş şey yani altın etsin...
Psikanaliz ve Genetik Bilinçdışı
Bir hususa daha dikkat çekmek isterim. Eserde ilkel dönemin rüyalarını gören çocuk bir reankerne değil, yani kurguda kullanılan tema reankarnasyon değil. Bunun yerine insanın genetik bilinç altını merkeze almış yazar. Yani kalıtım vesilesiyle hepimize bizden önce yaşamış olan atalarımızın tecrübelerinin aktarılması ilkesini. Bu tecrübelerin mekanı psikanalize göre (junk idi sanırım) bilinç altı (dışı). Dolayısıyla çocuk reankarnasyon ile ilkel dönemdeki atasının yaşamını hatırlamıyor yani, bir tür bilinç problemi hasebiyle bilinç altını açığa çıkartıyor.(Rüya ile). Rüyalar, bilinç dışının açığa çıkma şekillerinden birid Psikanalist Psikolojiue göre. Dolayısıyla Jack London, kurgu için bir dinin inancından değil de yine bilimsel bir alan olan psikolojinin keşfinden faydalanıyor. Hatta bu keşfi, evrim teorisine tabiri caiz ise adeta uyumsatıyor. Hal sebepten eseri, birkez daha "çağını aşan bir bilim ışığında yazılmış sanat şaheseri" olarak takdim etmekten onur duyarım.
Muhammet İkbâl

Muhammet İkbâl

@Muhammetikbal
·
27 Şubat 12:00
Evrim mi, D'evrim mi? :?
MEB'in radikal bir kararla "Evrim Teorisi"ni müfredatından çıkarttığı bir dönemde bu teorinin romanını okuyor olmam tamamıyla bir tesadüf ancak bu teori ve dolayısıyla romana dair bir inceleme yazmak ise tamamen benim hür bir seçimim. (Bu minvalde de bir cesaret örneği. ) ... Eser, Evrim teorisinin henüz bilimsel zeminden yoksun
Gelecekteki kendime not(!)
İnsan gelişimi, doğası, özü gibi bugün insan felsefesi alanında değerlendirilen başlıklarda üretilen düşüncelerin temelde iki dayanağı var. Bunlar idealist insan ve realist insan tasavvuru olmak üzere, temel ontoloji akımlarına ithafla anlamlandırılabilir. Bu görüşlerden her ikisi de insanın bir şekilde mevcut varlığının gelişmeye doğru
Reklam
Bazı insanlar mide bulandırır(!)
Kibrin her türlüsü hem kişiye hem çevreye zarar ama vasat kibri diye bir şey var ki düşman başına. Yemeğin içinde gördüğümüz en necis dışkı bile böylesine mide bulandıramaz! ... Geçenlerde eski arkadaşlıklardan müteşekkil bir arkadaş ortamında vergiler üzerine konuşuyoruz. Arkadaşlardan biri "hakikaten bu devlet mafya gibi bir şey. Resmen
Bir şeyleri kırıp dökmek geliyor içimden. Bir şeylere itiraz etmek, birilerinin karşısında durmak ve gözlerinin tam merkezine bakarak "sen kötüsün" demek. Sanki bir defa birine "Allah belanı versin" desem bütün öfkem bitecekmiş gibi geliyor. Ama yagılamaktan da korkuyorum. Tanrılık rolünü vicdanıma bir türlü kabullendiremiyorum. Hem "her seferinde ötekinin kötü olduğu bir toplumda kim iyi kalabilir ki" diye düşünüyor hem de kötüyü belirlemeksizin kusmayı beceremeyen öfkemi boşaltamıyorum. İnsanlar olarak, insanlığın kolektif bilincinin bunaldığı bir çağda ruh sağlığımızı korumaya çalışıyoruz. Ya insan olmaktan vaz geçeceğiz ya da insan kalarak yok olacağız...
582 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.