nasıl iş bu
her yanına çiçek yağmış
erik ağacının
ışık içinde yüzüyor
neresinden baksan
gözlerin kamaşır
oysa ben akşam olmuşum
yapraklarım dökülüyor
usul usul
adım sonbahar
Atilla İlhan
Yıkma beni. Bu benim kaçıncı kez serilip doğruluşum. Kaçıncı kez, tam oluyor derken yaya kalışım... Şimdi artık tam olmuşken, yapmayın bunu bana. Sonunu getireyim.
Televizyon bir şamardır. Hem de kendi hanemizde kendi elimizle suratımıza inen büyük bir şamar. Bize neler yasak, şunlar
bunlar. İşte bu yasakları, bu haramları televizyonun bizim hanemizin içine kadar getirir her çeşidini, barını, umumhanesini,
meyhanesini ve biz oturur Müslümanlığımızla, karımız kızımızla onu seyrederiz. Ve sonra deriz ki, nasıl oluyor da
mukaddesâtımız elden giderken, bize vururlarken ses etmez, vurana vurmayız.
Düşünün bakalım televizyon karşısında muhallebi gibi gevşemiş bir Müslüman da değil cihad etmek, acaba kalkıp bir farzı
ifa edecek kuvvet ve istek kalmış mıdır?