Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Nisə Qulizadə

Hayat, birisinin sana verdiği değil senin seçtiğİn bir şeydir ve nasıl yaşayacağına da sen kendin karar verirsin.
Reklam
Şimdiki zamanın geleceği ve geçmişi de içerdiğini görmezlikten gelen toplumların bireyleri ise evrensel olma niteliğine ulaşamazlar! ..... Kitabın bazı bölümlerinde de sözettiğim gibi, insanın yapıcı eğilimlerini yıkıcı olanlara egemen kılabilmesi, ancak diğer insanlara da bir şeyler verebilmek için çaba gösterdiğinde gerçekleştirilebiliyor. Ama
Bu tür direnmelerin stratejik hedeflerinden biri, ilk olarak Freud'un işaret etmiş olduğu gibi, öznenin şu inancında ifade bulur: Başarısız­lık yeterince sürekli olursa, özne üzerindeki baskı sonunda ortadan kalkar. Aslında sorun şudur: Baskı gerçekten ortadan kalkarsa, özne elinden her şeyin alındığı hissine kapılır; hiç kimsenin ilgisini çeke­meyecek kadar silik olduğunu düşünür. Otorite sahibi kişinin varlı­ğını hissettirmemesi durumunda her şeyin yolunda gideceği fantezisi ve bu varlık olmaksızın hiçbir şeyin var olmayacağı korkusu kaçınıl­mazdır. Otorite sahibi kişiden korkulur; ancak özne, bu kişinin yok olacağı düşüncesinden daha da çok korkar. Bu sürecin sonucunda, yanlış olan her şeyi bir otoritenin varlığına bağlayan bir dil ortaya çıkar; otoritenin varlığı son derece önemlidir. ..... Kuşkusuz, bu yakın dönem etkenle­ri şu andaki gözlemlerimizi etkilemektedir; ancak otoriteyi reddediş dili XVIII. yüzyıl sonlarındaki soylu bir amaçtan kaynaklanmaktadır: Halk kitlelerine özgürlük isteğinin aşılanması. Bu amacın paradok­sal olarak yarattığı ret bağları ilkin, bu dilin XVIII. yüzyıldaki siyaset alanından xıx. yüzyıldaki iktisadi koşullara doğru genişletilmesiyle oluşmuştur. .....

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Helen'ın otoriteye karşı isyan etti­ğini söylemek yanlış olur; Helen, anne ve babasının istek ve iradesinin kendi yaşamının yönlendirilmesinde en önemli yeri işgal etmiş olma­sına bakılırsa, otorite "içinde" isyan etmektedir. O itaat etmemektedir ama koşulları saptayan anne ve babadır. Bu, itaatsiz bağımlılıktır. Temelinde, kişinin her davranışında sor­madan edemediği şu soru yatar:Annem ve babam ne istiyor? Onların istekleri bilinince kişi -onlara karşı- harekete geçebilir; ancak merke­zi karakterler anne ve babadır; zoraki itaatsizliğin gerçek bağımsızlık ya da özerklikle pek ilgisi yoktur. Bu otorite biçiminde "bağımlılık" teriminin anlamı, bir diğer kişiye yakın olmak gibi tuhaf bir tanımı da içerir. Helen'ın öyküsü, kişi bir diğer kişinin iradesini yadsıdığı zaman "bağımlılık" ve "yakınlık" terimlerinin ne anlama geldiğine ilişkin bazı ipuçları vermektedir.
Tam tersine karşıt bir iradenin oluşması ve iktidar sahibine karşı çıkması, özellikle iktidarının ne kadar zayıf olduğunu gösterir. İktidar ne kadar güç- lüyse, o kadar sessiz ve derinden etki eder. Özellikle kendine işaret etmek zorunda kaldığı yerde, zaten zayıflamıştır.
Reklam
Deleuze daha 1995 'te bu susma siya- setini duyurmuştu. Bu siyaset iletişim ve duyuruyu neredeyse zorunlu kılan neoliberal psikopolitiğin karşısında yer alır: "Günümüzde zor olan fikrimizi özgürce duyuramamak değil, içlerinde söylenecek bir şey bulacağımız yalnızlık ve susmanın özgür alanlarını yaratmaktır. Baskıcı güçler bugün fikrimizi söylememizi engellemiyor. Tam tersine, bizi buna zorluyor. Bazen hiç bir şey söylemek zorunda olmamak ve susabilmek nasıl bir öz- gürlüktür? Çünkü ancak o zaman giderek daha ender görülen bir şeyi ortaya koyabiliriz: gerçekten söylenmeye değer bir şeyi."
. Yani Big Data eşsizliğe, biricikliğe kapalıdır. Olaya kördür. İstatistiksel açıdan olası olan değil, olası olmayan, tekil, olay belirleyecektir tarihi, insanın geleceğini. Bu anlamda Big Data geleceğe de kördür.
Bundan sonra Kant istatistiksel rakamlara işaret eder: "Evlilikler ile bunlardan olan çocuklar, ölümler, insanın özgür iradesi bunlarda büyük bir rol oynadığı içindir ki, sayılarını önceden hesaplamayla belirleyebilmemizi sağlayan bir kurala bağlı değil gibidirler. Ama büyük ülkelerdeki yıllık dökümler bunların pekala istikrarlı doğa yasaları uyarınca gerçekleştiğini kanıtlar, tıpkı tek tek her birinin ortaya çıkışı önceden kestirilemeyen ama bir bütün olarak bitkilerin büyümesini, nehirlerin akışını ve diğer doğa olaylarını sabit, kesintisiz bir süreç olarak korumaktan geri durmayan istikrarsız hava koşulları gibi. Tek tek insanlar, hatta toplumlar, her biri kendi doğrultusunda, çoğunlukla da birbirine karşıt tarzda, kendi niyetlerinin peşinden giderken, farkında olmadan doğanın hiç bilmedikleri niyetini tıpkı bir kılavuzu izler gibi izlediklerini ve bu niyetin gerçekleşmesine çaba gösterdiklerini pek düşünmezler.
Walter Benjamin film kamerasının "optik bilinçdışı"nda olanı erişilebilir kıldığını söylemişti: "Yakın çekimde mekan genleşir, yavaş gösterimdeyse zaman . ... Bu da kameraya hitap eden do- ğanın göze hitap edenden farklı olduğunu somut bir şekilde gös- terir. Bu fark da her şeyden önce bilinçli bir insan tarafından yoğrulan
Apple'ın 1984'teki Super Bowl'da ekranı dolduran reklamı bir efsane niteliğindedir. Burada Apple kendini Orwell'in gözetim devletindeki insanların kurtarıcısı olarak gösterir. İradesiz ve duygusuz görünümlü işçiler büyük bir hangarda Big Brother'ın teleekranda yayınlanmakta olan fanatik nutkunu dinlemektedir. Bu sırada, peşinde düşünce polisleri, bir kadın sporcu koşarak hangara girer. Duraklamadan ekrana doğru koşar, hoplayan memelerinin önünde bir balyoz tutmaktadır. Big Brother'a doğru kararlı bir şekilde ilerleyerek balyozu şiddetle tele-ekrana fırlatır. Tele-ekran ışıklar saçarak patlar. İnsanlar kendine gelir. Reklamdaki ses "24 Ocak'ta Apple, Macintosh'u sunacak. O zaman 1984 'ün neden 1 984 'e benzemeyeceğini anlayacaksınız," der. Apple'ın bu ifadesinin aksine 1984 yılı gözetim devletinin sonuna değil, etkinliği Orwell'in gözetim devletininkini kat be kat aşan yeni tür bir kontrol toplumunun başlangıcına işaret eder. İletişim eksiksiz bir şekilde kontrole denk düşer. Herkes kendinin panoptikonudur.
Reklam
Özgür seçim, sunulanlardan birini alma özgürlüğüne feda edilir. Güç kullanarak insanlara emir ve yasaklardan oluşan bir korse giydirmek için büyük çaba harcayan disiplinci iktidar verimsizdir. İnsanların kendiliğinden egemenlik ilişkilerine boyun eğme- lerini sağlayan iktidar tekniğiyse çok daha verimli. Engellemek ya da baskılamak yerine harekete geçirecek, motive edecek, optimizasyon sağlayacaktır. Kendine has verimliliği, yasak ve yok- sun bırakma yerine hoşnutluk ve tatmin sağlamasından kaynak- lanır. İnsanlara boyun eğdirmek yerine, onlarda bağımlılık yarat- mayı amaçlar. Akıllı iktidar bilinçli ve bilinçdışı düşüncelerimizi okur ve de- ğerlendirir. İnsanların kendi iradeleriyle kendilerini düzene sok- masını ve optimize etmesini bekler. Böylelikle de üstesinden gelmesi gereken bir dirençle karşılaşmaz. Bu tahakküm büyük bir çabaya, zor kullanmaya gerek duymaz, öylece gerçekleşiverir. Hoşa gitmeye çalışarak ve bağımlılık yaratarak hükmetmeyi amaçlar. Bu da "Beğendim" kapitalizmi için şu uyarıyı gündeme getirir: İstediğim şeyden koru beni.
Marx'ın düşündüğünün aksine üretici güçlerle üretim ilişkileri arasındaki çelişki komünist bir devrimle ortadan kalkmaz. Bu çelişki çözümsüzdür. Tam da bu içsel daimi çelişkiden ötürü kapitalizm geleceğe kaçar. Böylece de endüstriyel kapitalizm, bir kesintiyle komünizme geçecek yerde mutasyon geçirmiş ve postendüstriyel, gayri maddi üretim tarzına sahip neoliberalizm ve finans kapitalizmine dönüşmüştür. Kapitalizmin mutasyon geçirmiş biçimi olarak neoliberalizm işçiyi bir girişimci haline getirir. Başkasi tarafından sömürülen işçi sınıfını komünizm değil neoliberalizm ortadan kaldırır. Bugün herkes kendi şirketinin kendini sömüren işçisidir. Herkes birey olarak hem efendi hem köledir. Sınıf mücadelesi de insanın kendisiyle iç savaşı haline dönüşür.
İlginç bir şekilde Marx da özgürlüğü başkalarıyla kurulan iyi ilişki üzerinden tanımlamıştır: "Ancak [başkalarıyla] bir topluluk halindedir ki [her] birey yeteneklerini her yönde geliştirme imkanına kavuşur; yani kişisel özgürlük ancak topluluk içinde mümkündür."' Buna göre özgür olmak kendini diğerleriyle birlikte gerçekleştirmekten başka bir anlama gelmez. Özgürlük başarılı bir toplulukla eşanlamlıdır.
"Tek başına zihinsel beceri, en fazla ikinci olmanı sağlar. Başarı kaygan bir direktir. Tepesine çıkmak zordur. Ama diğerleri­nin üstüne basarsan kolaylaşır. Hele de üstüne bastıkların, bunun kendilerinin de çıkarına olduğunu düşünüyorlarsa."
Düşünceler, düşünce; hayaller, hayaldir; başka da bir şey değillerdir. Daha da ötesi, düşünceler ve davranışlar arasında dağlar kadar fark vardır. Sizin aptal olduğunuzu düşünen birisi, siz ne derseniz deyin sadece düşünüyor- dur. O sizin hakkınızda çok farklı şeyler de düşünebilir. Düşünsün varsın. Şimdi mesele: Siz o kişiye ve görüşüne inanacak mısınız, inanmayacak mısınız? İnanırsanız aptal gibi davranabileceksiniz. Yalnız, aptal gibi davranmanızın nedeni o kişinin sizin hakkınızda "aptal" görüşüne sahip olması değil, sizin bu görüşe inanmanızdır. Her ne kadar başkalarının görüşlerinin veya düşüncelerinin tapusu sizde olmasa da, düşüncelerini doğrulayacak veya çürütecek davranışların tapusu sizdedir.
220 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.