Konuyu nereye bildireceğimi bilemediğim için şimdilik buraya yazıyorum. Bu kitap yalnız İbn Tufeyl’in değil ondan yüzyıl kadar öncesinden İbn Sina’nın Hay bin Yakzan’ını da içeriyor. Hatta ikisi sürekli karıştırılıyor, kütüphanelerimizde mevcut olduğu halde, yazarları ve eserleri içi içe sokulup ciddi hatalar yapılıyor diye yazılmış bu kitap.
Eksik kitap\yazar bildir, kısmından
bunu ve gördüğüz benzeri başka eksiklikleri bildirebilirsiniz. Mobil programda eskiden bu seçenek yoktu, şu anda bilmiyorum. Tarayıcıdan veya Pc'den rahatça erişebilirsiniz.
Basar görme duyusudur. Basiret ise hakikati kalben anlamak anlamına gelir. Yaratılmış olan bu kadar sanatlı mahlukatı (masnuat) görüp de sanatkârını görmemek, bütün bu güzellikleri tesadüfe vermek ve boşuna olduklarını kabul etmektir. Bu ise çok garip olduğu (bu kadar sanata rağmen) gibi büyük bir çirkinliktir de. Çünkü bu kadar güzelliği yok olup gidecek ve tesadüfün oyuncağı kabul etmek demektir. (Bunlar sadece benim anladıklarım.)
Başlangıçta hidayet'in hakkını teslim edelim. Belli tarzı ve kalemi olan bir yazar. Ancak sahip olduğu uluslararası ünü ve ülkemizdeki hızlı yükselişini hak ediyor mu? Kesinlikle hayır! Kendisi için doğunun Kafka'sı deniyor. Ne kadar da doğru. Hayır, anlatım kabiliyeti ve sair edebî doygunluktan bahsetmiyorum. Edebiyatın siyasetle temas ettiği bir yer var: Nasıl ki mahir bir yazar olan Kafka, Yahudi olduğu için özellikle bazı çevrelerin etkisiyle dünya kamuoyunda hak ettiğinin de ötesinde yer almış, bu Sadık Hidayet de aynen öyle doğu toplumları ve kültürlerini karalamak için abartılmış bir yazar. Alttan alta karalamaları kitabın her köşesine sinmiş.
Tekniğe gelirsek; temel düzeyde iyi olmakla beraber, intihar ve ölüm düşüncesine saplantı çoğu yerde hikayelerin akışını mahvediyor. Ölüme dair etkili anlatımıyla içimi kararttığından falan değil. Hikayede oldukça rahatsız edici kırılmalar yaşandığından...
Üç Damla KanSadık Hidayet · Yapı Kredi Yayınları · 20231,316 okunma
Hassasiyetinizi tebrik ederim, zira nasıl da yazarlarımızı can siperane savunuyorsunuz.
Şu noktanın altını çizmek gerekiyor: incelemede "ya şu Kafka varya, çok boş adam, sırf Yahudi olduğu için çok okunuyor" denmiyor. Söylenen şu, "mahir bir yazar olan Kafka..." Yani Kafka iyi bir yazarsa da ve takdire şayan nitelikleri varsa da bir Dosteyevski, Tolstoy, Balzac'ın ismi geçtiği yerde veya bir Shakespeare'in olduğu yerde büyük değildir. Mesele Kafka'nın kalemi değil, pozisyonu... Yani bu saydığım yazarlar arasında anılması. Ve şunu zaten bilmeliyiz ki bu zaten benim görüşüm ve bu ne yazarlara bir karalama içerir ve ne de onların edebiyatlarını düşürür. Zaten biz yazarların kendilerini böylece servis ettiklerini söylemiyoruz ki bu noktadan heyecanla alım. Sadece işin arka planına bakıyoruz.
Sadık Hidayet'e gelince, şu anda sizin için o noktaları çıkarıp önünüze seremem. Üç Damla Kan'ı yeni okudum ve bir daha da okumam. Başka kitabını okuyacak olursam, belki...
Ama gelelim şuraya kimsenin kimsenin edebiyat anlayışını değerlendirmek işi değil. Zaten bu anlayışlara göre fikirler ve yorumlar çeşitleniyor. Platon ve Aristo'dan beri devam eden durum bu...
Katılırsınız katılmazsınız...
Said Nursi ve İslam bağlantısını nedense bir türlü kuramıyorum. Kur'an'ı anlamak için yazmış olduğu (pardon kendisi yazmadım diyor bana yazdırıldı diyor, yani vahiy) kitabı kesinlikle okumamız gerektiği hatta defalarca okumamız gerektiği, tecvid ile okursak sanırsam kısayoldan cennete daha rahat gidileceğinin düşünüldüğü külliyatın yazarı. Ne var
Öncelikle karaladıkların kitap incelemesi değil açık bir saldırıdır. Bu durumdan "bazı arkadaşlar kızacaklar" gibi ifadelerle sıyrılamazsın. Zira kitabı incelemeyi bırakıp okurlarına iftira atmakla kalmamış, müellifine saldırmış, kendince başka kitaplarından delil getirmişsin. İftiraların sadece bir kısmına kısaca cevap verelim:
1. İftira: Sözleri tecvidle okursan cennete gideceğin gibi bir lafı kimse söylemez. Ancak hakikatli bazı insanlar anlayarak okursan imanını kurtaraBİLECEĞİNİ söylemiş olabilir. Ki doğrudur. Ancak onları da anlamamış olabilirsin. Beni de anlamadan saldırmayasın diye ihtimali ifade eden kısmı büyük harflerle yazdım.
2: Bana yazdırıldı ifadesinden vahiy geldi yorumunu çıkarmak için ya açıkça garazı olan biri olmak, ya da garazı olanları taklit etmek gerekir. Yok saflığından söylediysen çabuk uyanırsın. Bediüzzaman, bu ifadenin bunun içindeki güzelliklerin kendi yüksekliği olmayıp güzelliğin Allah'a ait olduğunu belirtmek, bu nimeti onun ihsan ettiğini ifade etmek için söylediğini anlatmış böyle bir yorumun garazkarlar tarafından bile yapılması (en azından insaflılar) için imkansız hale gelmiştir.
3: İnsanların doğruları merkeze aldıkları değerlere göre değişir. Mesela bir müslüman neyin doğru olduğunu Peygamberine (a.s.m) bakarak öğrenir. Ancak Peygamberini kendi doğrularına uydurmaz! Bu durumda bir rivayet geldiyse bunun sahih olup olmadığına, senedine vesaire bakılır. Kişi kendi kafasına uymayanı "yok bu bence boyle olmamıştır" derse, Peygamberine iman ettiğini dili ifade etse de onun gölgesinde kendi aklına iman etme İHTİMALİ vardır.
4: Allah Kuran'da bunu biz indirdik, demiştir bunda şüphesi olan zaten iman etmemiştir. Ancak Allah ilim sahiplerine danışılması gerektiğini de Kur'an'ı Hakîm'de beyan etmiştir. Muhkem ayetler olduğu gibi müteşabih ayetler de vardır. Kimse de bir mü'minin Kur'an okuyup anlamasına karşı çıkmamıştır. Ancak tefsir denen ilme karşı çıkmak, ya kardeşim ben kendi vücudumu çok iyi bilirim tip denen bilim hurafeden ibadettir demek gibi bir safsatadan ibarettir. Eğer gerçekten Kur'an'ı okuyup anlamak istiyorsan Risale-i Nur'a ciddi taraftar olman gerekir, çünkü Bediüzzaman, akla takılan şüphelere cevap vermiş, imanı sarsan hususları takviye etmiş, sonra seni Kur'an'ı okumak için seni onunla başbaşa bırakıp, buraya kadar olan kısım sadece ona hazırlık içindir demiştir. İnanmıyorsan bir okuduğunu iddia ettiğin kitabın içinde 10.Söz'ün sonuna bak.
5: Anlamadığın kısımları öğrenmeye çalışmak yerine saldırman senin adına beni çok üzdü. Zira Bediüzzaman Hz. Ali'nin aslı vahiy olan metinlerini Resul-u Ekrem Aleyhisselatuvesselam'ın ders verdiğini söylemiştir. Ancak sen saldırını takviye etmek niyetiyle bunu söylediğinden ağzından çıkanı tetkik etmek lüzumu görmemişsin. Öyle ki bulabildiğin ne kadar batıl fikir varsa Bediüzzaman'a isnad etmeye kadar ileri gitmişsin. Oysa eğer saldırmak için değil de hakikatı anlamak için araştırsaydın. Bediüzzaman'ın Hz. Ali'yi (r.a) bırakın nübüvvet makamı ile kıyaslamayı, diğer hulefa-i raşidinden üstün tutan şiaya nasıl tatmin edici cevap verdiğini, Hz. Osman'dan (r.a) sonra dördüncü halife olduğu gibi makam ve faziletçe de bunun böyle olduğunu ispat ettiğini görürdün.
Dikkat et, sana hakaret görünmeyen lafların yüksek insanlar için hakaretin en kötüsüdür. Bilmediğini, anlamadığını söyleyebilirsin. Ancak anlamadığın Sözler'i aklınca tamamlayıp, tam zıddı ile yorumlamak iftiradır. Vebali büyüktür. Yanına kâr kalmaz. Şimdi eğer aklın veya insafın varsa inceleme olmayan bu zırvaları silersin.