Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Rezan Esen

KÜFÜR NEDEN TEK MİLLETTİR? İslâm kendi dışında kalan, hatta kendisinden önce gelmiş bulunan bütün dinleri batıl saymış ve onların topunu bir millet olarak ilan etmiştir. Hak olan dinler bile ancak kendilerine ait vakitler içinde hak telakki edilmiş, fakat İslâm'ın zuhuruyla birlikte haklılıklarını yitirmiş sayılmışlardır. Bunları bilmeyen
Reklam
Üniversitede fizik bölümünde öğrenciyken aldığım son fizik dersi, Fizikte Matematiksel Metotlardı. Daha ilk derste, dersi veren hoca bize yalnız bir sınav yapacağını, bu sınavın geçme sınavı olacağını ve sınavda yalnız bir problem soracağını bildirdi. Tek istediği, bu problemin yalnız cevabının, virgülden sonra dört haneye kadar götürülmüş olarak,
Balıkçı tüm kötü günlerin geride kalmış olmasından duyduğu sevinç ve mutlulukla karısına sımsıkı sarılmış ve sonra hep mutlu olmuşlar.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Prens, "Ayrılık da yaşama aittir," demiş, "seven de sevilen de bir gün gelir ki ayrılabilir."
Anlamak, sevmekten önce gelmeliydi güneş. Anlamak sevmekten önce gelmeliydi.
Reklam
İçindeki güzellikler hep sahteydi. İçerideki her hayvan kendi doğasına yani yalnızlığına bırakılmadığı sürece de bu böyle devam edecekti. Herkesin kendini avuttuğu koca bir sirkti dünya. Gülümseyişleri maskeleriydi. Bizi kandıran o evhamlı halleri hiç inandırıcı değildi. İnşaatta kitap okurken patronun gelip sinirlice o kitabı çöpe attığı gün, gerçekleri de çöpe atmıştım. Çocuğum olmasını istedikten sonra, çocuğumu büyütmek için köle olmam gerektiğini fark etmiştim. Efendilerimin hiçbiri anlamıyordu beni güneş. Seviyorlardı belki ama anlamıyorlardı. Ateşi bulan insanın itibarı aşkı bulan insana kadardı, aşkı bulan insanın itibarı da parayı bulan insana kadar. Parası olmayanların sevmeye hakkı yok gibiydi. Efendisine tanışma yıl dönümünde bir hediye almaya bile parası olmayan benim gibi adamlara, aşk belki de bu yüzden çok görülüyordu güneş.”
“Her şey zamanla olacak,” diyordu kendi kendine. “Güneş tam zamanında batacak, sigara tam zamanında bitecek ve bu adam tam zamanında gidecek.” Geçmişten kalma keşkeleri, geleceğe dair belkilerini yenmişti. Hayat da bu demekti. Belkiler keşkelerle savaşıyor, kaybeden insan oluyordu. Savaş alanının genişlemesi, her yarattığımız duygunun büyüklüğüyle eşdeğerdi. Susuyordu adam. Güneşe saygısından susuyordu. Üşüyordu, geçmişine saygısından üşüşüyordu. Fazla yaşlanmamıştı ama geleceğe dair saygısı da kalmamıştı. Suskunluğuyla demleyeceği çayı, rüzgâra selam durarak kendisini hazır ediyordu adama.
Her zaman öyle oluyordu, ne zaman girmeye çalışsak aşkın sakin denizine, düşlerimize zamansız çakıltaşları batıyordu.
Yalnızlığımız, ölen düş kahramanlarımız için ayırdığımız kimsesizler mezarlığıydı.
Hayatı olduğu gibi kabullenmeyen kişi, hiçbir zaman olmak istediği yerde olamazdı.
Reklam
Hayat, anılarımızdan bir ev oluşturma biçimiydi. İnsan, bağ kurduğu her insana yeni bir oda açıyor, buralarda vakit geçiriyordu. Vakit geçirdiği odalar ise, diğer odalarla kalın duvarlar sayesinde ayrılmıştı.
Evet, toplum pek de umurlarında değildi ama gittikleri her yerde toplum ile yüzleşebilir ve canlarını aşırı derecede sıkabilirlerdi. Toplum Galip’in de Sema’nın da hayatına yoğun bir şekilde mesafeliydi. Bu durum onları, kendilerine aşılamaz bir boyuttan duvarlar örmeye ve insanlara karşı gerçek yargılı yapmaya da sürüklemişti. Dünya adeta ikinci
“Bu kadar güzel bir dünyada, bu kadar kötü insan nasıl yaşar?”
Öyle ki toplum, ahlaksız diye bildiği ne varsa belirli bedeller karşılığında hepsine göz yumuyordu.
Hayat, insanı o kadar boğuyordu ki, insan her gün önünden geçip düşlediğimiz kayıklara, gemilere, uçaklara binmek yerine, onların önünde çürüyordu. Tüm bunları yıldızlara gitme ideali kadar zaman gerektiren bir durum olarak görüyordu hatta. Henüz dünya içinde gidilmedik birçok ada, birçok köy, birçok dağ varken insan her gün yıldızlara gitmeyi düşlüyor, kendi geçmişine acıyordu.
1.858 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.