Cengiz Aytmatov’un eserlerinden birkaç eser hariç tümünü okudum ve onlar da 2024 içerisinde bitecek. Okuduklarım arasında “Beyaz Gemi” tabii ki çok farklı. Ama herhalde bir sıralama yapsam Beyaz Gemi’den sonraya Toprak Ana’yı koyarım.
İkinci Dünya Savaşında neredeyse tüm ailesi yok olan Tolgonay’ın öyküsü ve elinde kalanlarla hayata tutunma mücadelesi. Aslında savaş yıllarını Aytmatov birçok eserinde anlattı. Her birinde farklı bir açıdan bakarak savaşın korkunçluğunu ortaya koyarken Kırgız bozkır yaşamı ve kültürünü de çok iyi bir şekilde yansıtıyor.
Mutlaka okunması gerekiyor
Toprak AnaCengiz Aytmatov · Ketebe Yayınları · 202161,2bin okunma
12 Eylül darbesi sonrasını anlatan güzel bir uzun öykü. Annesi ile beraber hapishaneye girmek zorunda kalan bir çocuğun gözünden dönemi anlatıyor. Dönem kitabı olarak Türk edebiyatında önemli bir yeri var. Kitaptan sonra filmini de izleyeceğim.
Savaş sonrası dağılan Yugoslavya. Savaşta ellerini kirletmiş ve saklanan babasını arayan ana karakter üzerinden yürüyen kitap Yugoslavya’nın bütün renklerini sayfalarına taşımayı büyük ölçüde başarmış durumda. Yalnız kitabın son 100 sayfası ilk 100 sayfasından daha iyi. Giriş kısmında çocukluk hayallerine daldıkça olaylar, kişiler fazla birbirine karışıyor. Bu kesim açıkçası beni biraz yordu. Son kısımlarda hikayenin tam anlamıyla oturmasıyla kitap daha iyi bir görüntü alıyor.
Barış’ı tanıdığım yerde ne çiçekler vardı, “Ne de başı bulutlarda bir çınar.” O gevrek sesiyle simitçi bile giremezdi oraya. Taş avluya kuşlar konardı bazen.
Seyahatnameler tarih için en önemli kaynaklardandır. Özellikle Avrupalı seyyahların Osmanlı gezileri farklı bir topluma ait bakış açısı nedeniyle hep ilginç olmuştur. Bu seyahatnamede de 1890 Osmanlı İstanbul’u için değerli fikirler sunuyor.
İstanbul 1890Francis Marion Crawford · Ark Kitapları · 2019349 okunma
İlk bakışta 5-A sınıfımızda küçük bir iç savaş yaşanıyor gibi görünse de beden eğitimi dersi başladığında her şey ikinci plana atılırdı. Sırplar, Hırvatlar, Müslümanlar, Slovenler ve babasının ismini söyleyemeyenler hep birlikte spor salonuna futbol oynamaya koşardık. Artık orada kimin ne olduğunun bir önemi yoktu.
Sahada Sırplar hücumcuydu, Hırvatlar sol bek, Müslümanlar kaleci, babalarının isimlerini açıklayamayanlar ise kalorifer petekleriydi, çünkü yedek sandalyelerini ısıtıyorlardı.
Kitapta sade ve akıcı bir dil var. Öykü de fena değil ama bence kitabı en iyi anlatan cümle bir başka incelemede okumuş olduğum “Yarım bile değil çeyrek kalmış bir kitap “ Kitapta giriş bölümü sayılacak kısım bitiyor ve tam zirveye doğru tırmanırken kitap bitiyor.